Bu Blogda Ara

20 Ekim 2009 Salı

Hong Kong

Uzakdoğu seyahati çok keyifli geçti de,
şu domuz gribi evraklarını doldurmaktan içime fenalık geldi!!Benden size tavsiye, eğer 10 gün civarında bir seyahate çıkacaksanız ve 2-3 farklı ülke gezecekseniz mutlaka yanınızda kaleminiz olsun ve ilkokul günlerinizdeki kadar sık yazı yazmaya hazır olun..
Gelelim seyahate; uçak yolculuğu fazlasıyla bayıcı, iki film izliyorsunuz, yemekler, içecekler, kahvaltılar gelip gidiyor, uyuyorsunuz, uyanıp kitap okuyorsunuz ama 10 saat yol bir türlü bitmek bilmiyor. Şanslıydık ki THY nin filosuna yeni kattığı 3 kiralık Boeing 777 den biriyle uçtuk, her koltukta bulunan multimedya ekranı, diğerlerine göre nispeten daha rahat koltuklar olabilir ama, uzun yolculuklarda business ve first class uçmanın gerekliliğini ve ne kadar önemli olduğunu şahsen anlamış oldum. Hong Kong a iniş sonrasında bavullarımızı aldığımızda teknoloji kendini göstermeye başladı. Bavulları aldıktan sonra pasaport kontrolüne gitmek için metroya biniyorsunuz!
Pasaport kontrolünden geçtikten sonra Hong Kong üstadı arkadaşlarımızın tavsiyeleri üzerine taksiden çok daha hızlı, konforlu ve ucuz olan hızlı trene bindik. Tren 140 km hız yapıyor, bindikten tam 20 dk sonra şehir merkezindeydik. Şunu da hemen belirteyim, uçaktan inip havaalanından çıkıp gökyüzünü görene kadar tam 45 dk geçti, o kadar büyük bir yer :)
Aslına bakarsanız Hong Kong a gitmek üzere uçağa bindiğimizde, şimdiye kadar gördüğümüz resimlerden edindiğimiz fikirler ve hayal gücümüzün de etkisiyle çok gelişmiş, 8-10 şeritli yolları olan, ultra modern bir şehir bekliyordum. Gökdelenlerin fazlalığına bir diyeceğim yok fakat yollar, caddeler düşündüğümüzün tam aksine oldukça dar, bazı sokaklar sadece bir arabanın geçebileceği kadar. Mesela Times Square lafını duyunca insanın aklına New York modeli geniş bir meydan, ışıklı reklam tabelaları geliyor, fakat gittiğimizde gördük ki, herhangi bir apartmanın bahçesinden daha büyük olmayan bir meydan düşünün, arkasında da Akmerkez benzeri ama 7-8 katlı daha büyük bir AVM, zaten o ufacık alan da insan kalabalığından görünmüyor bile..
Bunda kara parçasının küçük, yerleşim ve nüfusun fazla olmasının etkisi büyük. Hong Kong 3 büyük adadan oluşan ama aslında toplamda 235 kadar adanın birleşiminden meydana gelen özerk bir bölge. Temelde Çin' e bağlı fakat kendi para birimi var, pasaportunuza Çin' den farklı olarak başka bir ülke gibi damga vuruluyor.
Hayat pahalı, gittiğimiz akşam Lan Kwai Fong denen bölgede bizim Nevizadeyi andıran barlar sokağı tipli bir yere gittik, sıradan bir Beyrut lokantasında yemek yedik ve İstanbul' da lüks bir restoranda ödenecek hesap kadar para ödedik.
Hava müthiş nemli ve sıcak, neyse ki heryerde klimalar son sürat çalışıyor. İnsan dışarıdayken klimalı bir ortama girdiğinde önce bir ürpermiyor değil, bana bile serin gelen yerler oldu düşünün, dede seni düşünemiyorum valla, zatülcempt falan olursun aman diyim atletini giy :)
Yiyecek sıkıntısı asla çekmezsiniz, aklınıza gelebilecek her türlü mutfak, ucuzundan pahalısına her tipi var, ayrıca uluslararası fast food zincirleri de mevcut. Bunun dışında Spaghetti House, Fat Angelos gibi bizim damak tadımıza uygun yerel yemek zincirleri de bulunuyor. Starbucks her yerde, hemen her köşede. Bir plazanın üçüncü katında, alakasız bir binada corner olarak beliriveriyor, resmen esir almış oraları.
Alışveriş ise hele bizim gibi meraklıysanız insanı çıldırtır. İstinye Park' ın meydan kısmında yer alan lüks markalar haricinde Salvatore Ferragamo, Chanel, Hermes, Hogan, Armani Exchange, Vilebrequin, Neimann Marcus gibi ülkemizde yer almayan markalar Hong Kong' un Pacific Place, Times Square, Elements vb. alışveriş merkezlerinde, bizim AVM lerdeki Zara, Mango, LTB gibi yanyana dizilmişler, insan görünce afallıyor. Özellikle Times Square ve civarında sayısız butik var. Causeway Bay ise Nişantaşı' nı andırıyor, her sokak boydan boya mağazalarla dolu.
Toplu taşıma müthiş, gerçi biz bir kere Peak dönüşü inanılmaz kalabalıktan yırtmak için bindik ama her an her yerde iki katlı otobüs var ve taksiler gibi ful klimalı. Bunun dışında adamlar üç büyük adayı bir metro sistemiyle öyle güzel bağlamış ki, yerin altına doğru inen ters apartman inşa etmişler resmen. 4 katlı bir metro düşünün, hangi bölgeye gidecekseniz krokiden bakıp ilgili kata inip oradan metroya biniyorsunuz. Gideceğiniz yer biraz uzakta mı? Dert etmeyin canım, aktarma yapacağınız noktalar her durakta, her yürüyüş yolunda ve her duvarda yer alan haritalarda belli, bir metrodan inip, ilgili kata geçip diğer bir metroyla gideceğiniz yere varıyorsunuz. Jeton almak için bizdeki gibi gişe yok, haritadan gitmek istediğiniz istasyonun ismine dokunuyorsunuz, ekranda fiyatı beliriyor, eğer birkaç kişi iseniz kişi sayısını da giriyorsunuz, ardından toplam bedeli makineye jeton atar gibi atıyorsunuz, biletler elinizde. Duraklarda metro bizdeki gibi rüzgarıyla birlikte 1 metre yakınızdan geçmiyor, duraklar camekan kafeslerle kaplı, metro durağa geldiğinde önce kafes kapıları açılıyor, sonra da metro kapısı açılıyor.
Metroya binerken durak duvarı ile metro arasında sadece 5 cm boşluk kalmış fakat ona bile yazılı, ışıklı, sesli uyarı yapılıyor. Metronun durağa yaklaşırken hangi taraftaki kapısının açılacağı bile hem ışıklı, hem yazılı hem de sesli olarak belli, olabilecek tüm uyarıcılar var. İnsan bu kadar uyarıcıyı karşısında görünce biraz aptala bağlıyor, mesela yürüyen merdivene bineceksiniz, tam adım atıyorsunuz hoparlörden lütfen trabzanı tutun diye anons yapılıyor, aynı anda trabzanın hemen yanında aynı uyarı ışıklı/yazılı olarak dikkatinizi çekiyor.
Taksiler müthiş konforlu, bizdeki gibi daracık Fiat Albea, Renault Clio gibi araçlara mahkum değilsiniz. Kurtlar Vadisindeki model, o işin bile ştandartı var :) Tüm taksiler LPG ile işleyen sedan Toyota, klima her zaman açık, 5 kişi rahat rahat sığıyor ve arka koltuk bacak aralığı son derece geniş, kocaman da bir bagaj.
Şehirdeki arabaların çoğu Japon markalarına ait bizde bulunmayan modeller. Toyota ve Nissan' ın enfes minibüsleri var. Infiniti ve Lexus dışında S Class Mercedes, 7 kasa BMW ler bizdeki Tofaş modelleri gibi her yerde. Lüks araba sanki bir ihtiyaç, olmazsa olmaz gibi, normal araba oldukça az var. Bir de dikkatimiz çeken şu oldu, gördüğümüz son model Porsche lerin hemen tamamında bayan şoförler vardı.
Şimdilik bu kadar genel bilgi yeterli zannediyorum, bir sonraki yazı konusu Hong Kong Peak :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder