Bu Blogda Ara

15 Ekim 2009 Perşembe

Bayram Gezmesi

Çeşme, Alaçatı ve 7800
Biraz geriden geliyorum aslında, yeni bayram geliyor, ben geçtiğimiz bayram tatilinde yaptıklarımızı anca anlatabiliyorum ama idare edin artık, bu aralar oradan oraya koşturmaktan yetişemedim yazı işine..Daha sırada Uzakdoğu var, oda gelecek merak etmeyin, sabır en büyük erdemdir :)
Malum bayram tatili bu sene hafta içine oturmadığından 4 gün ile idare etmek zorunda kaldık. Hiç aklımızda yokken çok yakın bir arkadaşım "biz İzmir' e gideceğiz, 1-2 gün kalmayı planlıyoruz, haydi siz de gelsenize" şeklinde bir teklifle gelince, kalbi kırılmasın! diye e iyi bari diyerek yancı modeli yazıldık.
Neredeyse bütün İstanbul-İzmir yolunun çift şerit haline gelmesi artık karayolu gidişini çok rahatlattı. Susurluk Outlet' e kadar geniş geniş gelip, birer tost atıp, üstüne de Starbucks kahveyi yuvarlayıp mola sonrası yola koyulduğunuzda 5.5 saat sonra ver elini İzmir. Bu arada çift şeritli gidiş gelişe duble yol deniyor ya, şu duble yol lafına da hastayım, rakı içer gibi ne demekse..Manisa' dan İzmir' e giden orman içi yolun bitiminde, tepeden İzmir gözlerinizin önüne yayıldığında, insanın içinde bir ferahlık hissi oluyor. Tepeden aşağıya doğru inerken yine bu İzmir tam yaşanacak şehir diye düşündüm. Hava her zamanki gibi yaz bitmesine rağmen son derece sıcaktı, gece boyu yolda olduğumuzdan aynen yatışa geçip dinlendik. Tabi bazı uykusuz arkadaşlarımız biz uyurken gene attı kendini sokağa o ayrı :) Günü İzmir' de sürterek geçirdikten sonra ertesi gün sabah kalkıp kahvaltıya Çeşme' ye yollandık.
Hıncal' ın favori mekanlarından Çeşme' ye gelmeden Zeytinler beldesindeki Hanedan isimli denemeye karar verdik. Aslında yol kenarında tam bir yol üstü esnaf lokantası görünümünde. Fakat otoparktaki araba kalabalığından ve arabaların markalarından meşhur bir yer olduğu anlaşılıyor. Hıncal yine haklı çıktı, gerçekten güzel bir kahvaltı yaptık, lavaşlar ve çiğ börek enfesti, mutlaka deneyin derim. Fiyatlar şaka gibi, İstanbul' da çok üst düzey diye geçinip, saçma sapan hesaplar ödemek zorunda bırakan yerlere, sıradan hatta standart altı kahvaltılara verdiğim paralara bir kez daha acıdım. Hanedan' a gitmek için, Çeşme otobanında giderken Çeşme' ye varmadan önce Zeytinler' den çıkınca gişelerden sonra sola dönün, 200 metre sonra solda göreceksiniz.
Kahvaltı sonrası 7800 Otel' e gitmeye karar verdik. Otele gelip arabadan indiğimizde şiddetli bir rüzgar bizi karşıladı. Ama hava çok güzel, ilk kez geldiğimiz otel de çok hoşumuza gitti. Yukarıda resmi görünen otel modern bir dekorasyon ile inşa edilmiş. Odaları görmedik fakat yaşam alanları, restoran ve bar kısmı ile çimlerin üzeri güneşlenme bölgesi, kumsal ve iskele oldukça şık olmuş. Resimde görünen havuz 36 derece termal su. Bir mekana gittiğimde en çok dikkat ettiğim yerlerden olan tuvaletler bile son derece güzel dekore edilmiş. Hemen paparrazziliğe başlayalım, otel sahipleri Gökhan Çarmıklı ve Siren Ertan bir köşede arkadaşlarıyla oturuyorlardı, GS yöneticisi Haldun Üstünel erkek arkadaşlarıyla güneşleniyordu. Biz de çimlerin üzerindeki şezlonglara güneşlenmek üzere attık kendimizi..
Aşırı rüzgar hava sıcaklığı yüzünden beni çok rahatsız etmedi, bütün gün güneşlendim diyebilirim, fakat arkadaşımız olan "dede" her zamanki gibi üşüdü :) Özellikle ben denize giriyorum dediğimde surat ifadesini görmeliydiniz :) Biz denize doğru giderken arkamızdan bu havada denize mi girilir, manyaksınız siz, zatürre olacaksınız vb. bilimum caydırıcı cümleleri kullanmaya devam ediyordu :) Dede bizi şaşkın gözlerle izlerken kendimizi suya attık zaten..Sezonun kapanışını yaparken nefis denizden çıkmak istemedim, 40 dk. kadar kiteboard yapanları izleyerek dalgalı denizde yatış yaptım.
Gün boyu 7800 de vakit geçirdikten sonra beraber geldiğimiz arkadaşımızın bir kız arkadaşı da Çeşme' deymiş, onlarla buluşmak üzere Çeşme' ye geçtik, bu arada benim karnım da acıktığından bir an önce Alaçatı' ya yemek için çökmenin peşindeyim haliyle. Yemek öncesi yeni tanıştığımız hanımefendi bizi nezaketle evine davet etti, ben çok aç olduğumdan önce yemek sonrası uğrayalım dedim ama evim Alaçatı' da, yürüyüş yolunun hemen arka sokağı diyince kıramayıp uğramaya karar verdik. Alaçatı' nın o dar arka sokaklarından arabayla girip, labirent gibi dolandıktan sonra eve ulaştık. Dışarıdan pek anlaşılmıyor fakat geniş kapıdan içeri girdiğinizde kısa süreli bir şaşkınlık ve sonrasında etkileyici bir görüntü karşınıza çıkıyor. Avlu benzeri bir genişlik, hemen sağ taraftaki minyatür havuz ile çok şirin olmuş. Endüstriyel tasarımcı olan ev sahibi hanım, her kadının içinde olan dekorasyon uzmanlığını da birleştirerek eskiden bildiğiniz ahır olan evi sıfırdan yaratmış. Yurtdışı seyahatlerinden topladığı değişik aksesuarlarla, dekorasyon malzemeleri ve materyallerle bir harman yapmış, sonuç çok değişik ve güzel olmuş. Yüksek tavanlar, büyük pencereler, ilginç mobilya detaylarıyla birleşmiş, modern bir salon görüntüsünden çıkıp bir odaya girdiğinizde yüksek ve tek parça şilteler sizi karşılıyor, eskiden anneanne ve babaanne evlerindeki yüklük kokusu burnunuza çarpıyor, insanın bir anda aklına çocukluk günleri geliyor, kendini şilteye atıp hoplayıp zıplayası geliyor. Üst katta büyük bir teras var ve House Cafe' lerdeki büyük masa modeli bir masa, ortam tam kalabalık grupla mangallık. Üst kattan merdivenle aşağı iniş ise yine bir şaşkınlığa sebep oluyor, hamam benzeri bir banyoya giriyorsunuz. Yıkanılan yerdeki mermer eskitilmiş görünümlü, duş perdesi ise sanki çuval..Bu değişik banyodan çıkınca ise yine avluya varıyorsunuz, kısa süreli bir şaşkınlık daha. Bu arada bir detay vereyim, avlunun üst duvarına çerçeve içinde bu taş evin yapımında kullanılan taşları kıran ustanın kullandığı çekiç asılmış. Evi "aaaa" sesleri eşliğinde dolaştıktan sonra müsade isteyerek yemeğe yollandık. Evden çıkıp binbir türlü ünlüyü görebileceğiniz sağlı sollu restoranların yer aldığı Alaçatı yürüyüş sokağına gelmek 15 saniye sürüyor, lokasyon gerçekten harika.
Sezon sonu olmasına rağmen bayram sebebiyle Alaçatı çok kalabalıktı, özellikle saat akşam 10 sularında hınca hınç oldu diyebilirim. Tuval' in olduğu bölgeden omuz omuza sürtünerek geçiliyordu. Senenin favorisi El Beso da, damak tadına çok güvendiğim bir arkadaşımın yine onun gibi gurme olan abisi tarafından övgüyle söz edilen rakılı dondurmayı denedim. Sonuç harika, mutlaka denemenizi isterim, hayal edilemeyecek kadar değişik ve güzel bir lezzet. İmkan olsa birkaç kilo alıp eve getirecektim, o derece güzel..Bu arada Paparrazziliğe devam, Haldun Üstünel ve kalabalık grubu El Beso da yemekte, Burcu Esmersoy yeni manitasıyla turluyor :)
Dondurmadan sonra kahveler bölgesinde oturup birşeyler içtik, sonra yine yemek öncesi evini ziyaret ettiğimiz hanım arkadaşımızla buluşup, onun tavsiyesi üzerine Nar isimli bir mekana gittik. Gitiğimizde boş olan mekan birdenbire kalabalıklaştı ve yine tanıdık simalar gözüktü, Kaan Urgancıoğlu arkadaş grubuyla bir köşede, Haldun Üstünel yine sahnede. Bu adam da bizi mi takip ediyor ne :)
En son Ağustos sonunda kendi aramızda bu sene ilk kez Çeşme' ye gitmedik diye konuşurken, yaz bitimi Eylül ortasında kendimizi yine çeşmede bulmamız seyahat dönüşü arabada esas konumuzdu. Ne yapıp edip yine Çeşme ye çöktük ya, artık ben daha ne diyeyim..Çeşme ertesi hemen bir gün sonra ise istikamet aynen Uzakdoğu, canım karım çektiğimiz resimlerin tümünü silmek suretiyle yok etti ama olsun, neyse ki cep telefonuyla da bir kaç kare çekmiştim..
HK ve Çin günleri azzzzz sonnnraaaaa :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder