Bu Blogda Ara

24 Kasım 2009 Salı

Ve Çin


Guangzhou

Aslında Macau yu anlatacaktım fakat Çin bir adım öne geçti. Hep anlatırlar ya, Çin' de sokaklarda böcek kızartılırmış, köpek eti yerlermiş, çekirgeleri çekirdek niyetine çitletirlermiş vs. diye, gitmeden önce bizim de nasıl görüntülerle karşılaşacağız, ne yiyip içeceğiz şeklinde endişelerimiz vardı haliyle. Hong Kong' dan Guangzhou şehrine geçmek için trene bindiğimizde neyle karşılaşacağımızı bilmemenin sıkıntısı daha da artmıştı. Bayıcı domuz gribi evraklarını trende de doldurup pencereden etrafı seyretmeye koyulduk.
Etraf son derece gelişmiş gözüküyor, sürekli fabrika, gökdelen kombinasyonunda gelişen bir seyir izlemekteyiz. Arada tarlalar, ekili alanlar, ormanlar, müstakil evler gözükse de ağırlık fabrika/gökdelen aralığında seyrediyor. Tren aslında düşündüğümüzden yavaş çıktı, nedense hızlı tren seferi kaldırılmış. Belki de sadece dünyanın en büyük ticaret fuarı olarak kabul edilen Canton Fair zamanında hızlı tren çalışıyordur bilemiyorum, fakat yanımızdan birkaç tane hızlı tren geçip gitti. Ülkenin güney/güneydoğu kısmı iç kesimlerine göre çok daha gelişmiş. Özellikle Hong Kong a yakın olan Shenzhen, Guangdong ve dünyanın en büyük ticaret fuarı olarak bilinen Kanton Fuarının düzenlendiği Guangzhou şehri oldukça gelişmiş ve büyük. Tabi yine bilenlerin söylediklerini anlatıyorum..
2 saatlik yolculuğun ardından istasyona giriş yaptık ve trenden indiğimizde boğucu bir hava ile hafif de olsa enteresan bir yağ kokusu yüzünüze çarpıyor. Çin' e gittiğinizde yanınızda mutlaka gideceğiniz yerlerin Çince yazılı olduğu bir kağıt bulunmalı. Çünkü hiçbir taksici, sokaktaki hiçbir insan evladı İngilizce bilmiyor. İstasyon çıkışı bindiğimiz taksiciye, otelin adresini Çince yazılı olarak uzattık ve adam sessizce yola koyuldu. Dikkatimi çekti de beğenmediğimiz Çin' deki taksilerin tamamı orta üst sınıf sedanlar. Hyundai Sonata, Kia nın TR de bulunmayan büyük sedan modelleri, daha önce hiç görmediğim amblemli Amerikanları andıran Çin malı büyük arabalar taksileri oluşturuyor. Bir de 70 lerdeki Volkswagen Santana' lar da orada taksi olarak kullanılıyor.
Bizdeki gibi ufacık Siena, Clio gibi rahatsız arabalardan eser yok. Ayrıca klima ful açık, taksiye biner binmez İngilizce yazılı ekranı olan taksimetrede tüm bilgileri görüyorsunuz. Düşünsenize şoför İngilizce bilmiyor ama taksimetre İngilizce ekranlı..Yolculuk bitiminde adam bir tuşa basıyor ve satış fişi elinizde, yalan dolan, kaçak göçek yok, neyse o..
Yarım saatlik bir yolculuk sonrası otele geldik. 4 yıldızlı otel şehrin içinde sanki bir vaha. Otantik ve şirin bir bahçesi bulunuyor, bu bahçeye büyük ve tarihi bir kapıdan geçerek giriyorsunuz. Hatta böyle bir giriş görünce bir an bungalov tarzı bir yapıda kalacağımızı zannettim fakat yolun sonunda bildiğimiz otel binasına vardık. Odamız ödediğimiz paraya göre şaşırtıcı derecede büyük, hatta bildiğimiz suit oda. Otelin tek falsosu bir masa kadar sert olan yataklardı.
Şehri genel yerleşim yapısına bakarak Ankara' ya benzettim. Bununla birlikte Çin' i iyi bilenler Shanghai şehrinin İstanbul, Pekin' in ise Ankara olarak düşünülebileceğini söylüyor. Daha oralara gitmedik işte arkadaşım, gördüğümüz yerleri benzetiyoruz!Ortam çok gelişmiş, her taraf gökdelen ve yüksek bina dolu. Çin malı arabaların yanında çok sayıda Audi, Mercedes, BMW, VW bulunuyor.
McDonalds ve KFC buraları kapatmış diyebiliriz, her yerde varlar. Tek tük de olsa Starbucks da buradaki yerini almış. Hayat çok ucuz, taksiyle Levent' ten Taksim' e gitme mesafesi kadar yol yapıyorsunuz, 3-4 TL arası tutuyor. Neredeyse benim içine sığabileceğim büyüklükte bir bavul satın aldık, 45 TL verdik. Alışveriş de bir o kadar ucuz, New Balance mağazasına giriyorsunuz, burada 140 TL olan ayakkabılar orada 55 TL, Converse lerin envayi çeşidi var, en pahalısı 60 TL. Eğer bu markaların çakmalarını almak istiyorsanız onlar sudan ucuz, pazarlık gücünüze bağlı olarak 15-20 TL ye istediğiniz kadar alabilirsiniz.
Kadınlar bu şehirde delirebilir, tekstil toptancıları bölgesinde 5 gün geçirdik, önümüze gelen herşeyi aldık. O kadar başarılı tasarımlar var ki, elbiseler, gömlekler, kabanlar, şallar nefis nefis..Toplam 95 kg bagajımız vardı, eğer taşıyabilecek olsak ve fazla bagaj parasının ağlatmayacağını bilsek 3 katını daha alırdık..
Şehrin ortasından Pearl River adlı nehir geçiyor. Zaten ülkenin güneydoğu uç bölgesini de bu nehrin deltası üzerine kurmuşlar. Bir akşam ne menem şeymiş bu nehir diye gidip tekne turu yaptık. 16. yy dan fırlamış gibi duran Portekiz açıkdeniz keşif teknelerinden birinin en üst kısmında sandalyelerimize kurulup bir saatlik gezinin keyfini çıkardık. İlk kez hafiften serin bir esinti, o boğucu sıcaklardan sonra o kadar iyi geldi ki..Anonslar tamamen Çince idi ama olsun ne yapalım. Nehrin iki yanında insanı etkileyen gökdelenlerden geçilmiyor ve üzerlerinde oldukça büyük led ekranlarda reklamlar..Her yer ışıl ışıl, insanın gözü kamaşıyor resmen. Bir de nehri boydan boya geçen, bizim Boğaz Köprüsünü andıran, yine çok güzel aydınlatılmış köprüyü görüyorsunuz. Rehber kızımız gezi boyunca anlattıkça anlattı hiç susmadan ama bir de anlasak..Tablo gece çok renkli fakat nehri bir de gündüz görseniz, renk sütlü nescafe kıvamında, o etkileyici tablo bir anda uçup gidiyor haliyle. Bizim boğazın gözünü seveyim..
Haydi bakalım, Macau ya geçiyoruz o zaman :)