Bu Blogda Ara

3 Eylül 2009 Perşembe

İlginç Bir Tasarım "A"

Montenegro keşfine çıktığımızda Kotor' a gitmek üzere etkileyici manzaralı körfezi arabayla dönerken, demirlemiş duran garip ama etkileyici motor yatı gördüğümde bu teknenin tasarımı ne kadar değişik olmuş, acaba kimin diye düşündüm kendi kendime. Bir kere gerçekten aşırı büyüktü ve tipiyle hakikaten çok dikkat çekiciydi. Gerçi bizim ekip benim kadar ilgilenmedi, acaba bana mı bu kadar etkileyici geldi onu da çözemedim ya neyse :) Hemen fotoğraf makineme sarılıp resimlerini çekmeye başlayınca bizimki klasik eleştirisini yapıştırmakta gecikmedi; öööfff yine gemi mi çekiyorsun!!! Haliyle hareket halindeki arabadan net resimler çekmeyi başaramadım ve mutsuz bir şekilde yolumuza devam ettik. Fakat ertesi gün ne oldu dersiniz? Sabah otelden çıkıp denize gitmek üzere merkeze indik ve bir de ne göreyim, aynı motor yat Dubrovnik Old Town açıklarında demirlemiş bana bakıyordu :) Büyüklüğü açısından bir fikriniz olsun diye yukarıdaki resmi özellikle seçtim, devasa cruise gemisi yanında nasıl da iri duruyor görüyorsunuz. Hemen arkadaki gezi teknesi ise onların yanında cüce gibi kalıyor..
Bu ilginç teknenin resimlerini çekerken bir yandan kimin olduğunu, diğer yandan da böyle ilginç bir tasarımın hangi zekanın ürünü olduğunu düşünüp duruyordum. Tam o sırada arka tarafındaki dümdüz yer yukarı doğru ağır ağır kalkmaya başladı ve içinden tekne sahipleri olduğunu tahmin ettiğim tipler jet skilere atlayıp turlamaya başladılar. Ben heyecanla bakın arkası açıldı diye telaşla tekneyi gösteriyordum ama bizim ekip yine "hıı evet" diyip manyak mı ne, tekne işte ne olacak bakışlarını bir kez daha yollayınca bende pısıp eh haydi denize gidelim bari diyerek oradan yollandım..
Akşam saatlerinde yine Old Town a yemek için inerken bu defa yine aynı teknenin gece halini görünce bu sefer ben sesimi çıkarmadım ama bizimkiler de etkilendi yaşasın :) Teknenin alt tarafından denize vuran parlament mavisi kuvvetli ışıklar o kadar güzeldi ki, paranın gücünü gece daha da fazla hissettiriyordu. Hemen yanında duran cruise gemisinin normalde sizi etkileyecek ışıklı hali, bu garip teknenin ışıltısı yanında sönük ve eski kalıyordu..
Akşam otele döndüğümüzde bilgisayarın yanından geçerken bizim Milo' nun kızının bıraktığı sayfa ekranında yine o tekneyi görünce açıkçası afalladım. Durup inceleyeyim dedim ama henüz Hırvatça' yı çözebilmiş değilim :) Fakat sitenin yapısından anladığım kadarıyla bir magazin internet sitesiydi ve tekne de ünlü birine aitti..
Ülkeye döndükten birkaç gün sonra yine tekne karşımdaydı; Habertürk gazetesinin Pazar ekinde dünyanın en büyük 10 teknesi konu yapılmış ve bizimki de 5 numarada yerini almıştı. Burada yer alan bilgileri yutup hemen nete yumuldum ve kısa bir araştırmadan sonra bu ilginç tekne hakkındaki bilgilere ulaştım. Teknenin ismi "A". Önce tasarımdan bahsedeyim, dünyaca ünlü meşhur tasarımcı Philippe Starck tarafından dizayn edilmiş. Teknenin iç tasarımı bilinmiyor. Yakın bir zamana kadar sahibi de bilinmiyormuş fakat şu anda biliniyor, banka ve finans sektörü ile birlikte enerji işi de yapan bir Rus, ismi Andrei Melnichenko. Adam 36 yaşında, yani benden sadece 1 (yazıyla bir) yaş büyük ve 120 metre uzunluğunda bir teknesi var..Kardeşim bu para nereden geliyor diye sormazlar mı adama aloooo :)
Neyse biz tekneye dönelim de moralimizi bozmayalım :) Bu ilginç alet 6000 beygirlik 2 adet MAN motoru ile toplam 12000 beygir gücüne sahip ve bu motorları sayesinde maksimum 23 knot hıza ulaşabiliyor. Peki bu hızı kaç litre yakıt harcayarak yapıyor derseniz, sıkı durun; 757000 litrelik dizel yakıt deposu var. Rakamda yanlışlık yok, akıllı olun hizaya gelin arkadaşlar..23 knot hız ile menzili 4500 deniz mili, eğer seyir hızı olan 19.5 knot ile yol alırsa 6500 deniz mili menzili var. Sahibine ait bir suit ve 6 adet ziyaretçi kamarası bulunuyor, toplamda 14 kişiyi ağırlayabiliyor. Ön tarafında bir helikopter iniş alanı, teknede yer alanlar için kullanılacak 3 ayrı havuz ve büyük bir ana salon bulunuyor. Atatürk' ün teknesi Savarona' yı da imal eden Alman Blohm&Voss tersanesi tarafından üretilmiş. Üretim safhası sahibinin isteğinden olsa gerek büyük bir gizlilik içerisinde sürmüş. Son ana kadar koca tekneden kimsenin haberi yokmuş, neden sonra tersane yanında sadece tepe kısmı yapım halinde fakat denize indirilmiş durumda bir casus fotoğrafı yakalanmış ve piyasada konuşulmaya başlanmış. Tabi piyasa dediğime bakmayın, çekilen casus resim sadece motor yatlar ile ilgilenenlerin takip ettiği internet sitelerinde yer almış, dolayısıyla bizim olaylardan bir haberiz :) Hatta öyle gizli tutmuşlar ki o zamanlar ismi yerine tekne için ProjectSF99/Sigma kullanılıyormuş.
Tekne daha çok yeni, 2008 in Temmuz ayında Almanya' dan tersaneden ayrılmış, netteki takipçilerinden edindiğim bilgilere göre Baltık sahillerinde kısa bir dolaşmadan sonra Mallorca yapmış arkadaş. İspanya sahil şeridinde birkaç hafta vakit geçirdikten sonra ver elini Güney Fransa. Burada sırasıyla Cote D' Azur, Nice, Cannes, St. Jean Cap Ferrat ve Monaco ziyaretleri ardından Malta' ya geçmiş. Malta sonrası üretildiği yer olan Almanya' daki Blohm&Voss tersanesine geri dönen tekne, Nisan ayında buradan ayrılmış. Arada nerelerde olduğu belirsiz fakat Ağustos ayında aynen bizim gördüğümüz şekilde önce Montenegro sonra da Dubrovnik' te bulunmuş, geçen hafta da Fethiye' de demirliydi. Şu anda nerede olduğu yine belirsiz..
Merak edenler için söyleyeyim, ismi şuradan geliyor; "A" harfinin soldaki çizgisini normal, sağdaki çizgisini dimdik yani 90 derece açı yapacak şekilde çizip yazdığınızda teknenin gövdesinden yukarı çıkan yapı ile benzeştiğini göreceksiniz.
İnternette birçok sitede dünyanın en çirkin teknesi olarak yer alıyor. Çirkin mi bana göre tartışılır fakat klasik tekne mantığının ve tasarımının tamamen dışında, diğerlerinden çok çok farklı, alışılmadık bir dizayna sahip. Kesinlikle çok etkileyici gözüküyor. Hele gece ışıklı hali on numara beş yıldız..
Daha farklı resimlerini görmek ve ayrıntı bilgi almak isterseniz aşağıdaki linklere göz atabilirsiniz. Tabi ne işim olur da diyebilirsiniz, saygı duyuyorum :)

http://www.superyachttimes.com/yachts/details/76

http://www.powerandmotoryacht.com/megayachts/megayacht-a-2008/

2 Eylül 2009 Çarşamba

Montenegro


Bernard Shaw 1929 da Dubrovnik' i ziyaret ettiğinde, "Yeryüzünde cenneti görmek istiyorsanız bu kente gidin" demiş. UNESCO tarafından da Dünya Mirası ilan edilen tarihi kentin altından girip üstünden çıkıp, her yerini öğrendikten sonra, bir gün de araba kiralayıp Montenegro' ya (eski dağlık Karadağ) geçelim ve görelim dedik, çünkü çok yakın, yarım saat gittiğinizde sınıra varıyorsunuz.
Kotor denilen körfez şehri ülkedeki en büyük şehir, zaten ülke de yüzölçüm olarak İstanbul kadar anca vardır. Tur şirketlerinin bilgilerinde Montenegro için Avrupa Jet sosyetesinin uğrak yeri, yeni gözdesi gibi ifadeler kullanılmış fakat bana göre hiçbir özelliği olmayan bir ülke. Yukarıdaki Porsche ve motor yatı görüp çok zengin bir ülke zannetmeyin hemen, yakaladığım tek düzgün resim diyebilirim..Ülke demeye de içim el vermiyor ya neyse..Geçtiğimiz yollar hep deniz kenarı tek gidiş tek geliş, insan kendini 80 lerin Kumburgaz yolunda gibi hissediyor, ortam aynı çünkü. Eski tip sahil evleri, eski model arabalar, sağda solda mayolarıyla, bikinileriyle denize giden veya denizden dönen insanlar, geçmişten kalan bir kasaba hali var. Kotor' a giderken iki seçenek var, ya körfezi döneceksiniz veya feribot il 10 dk da karşıya geçeceksiniz. Biz giderken körfezi dönmeyi tercih ettik, oldukça keyifli bir yol, bol bol resim çekilir. Dağların arasında kalmış bir iç deniz, denizin ortasında bizim Kız Kulesi ve Su Ada benzeri iki ada, üzerine de birer kilise kondurmuşlar. Kartpostal gibi çok şirin gözüküyor. Dönüşü de feribotla yaptık, gerçekten de 10 dk sürüyor geçmek ve sadece 4 Euro :) Bu arada böyle dandik bir ülkede Euro geçmesi insanı şaşırtıyor, adamlar Avrupa Birliğine girmiş çok ilginç bir şekilde. Bana göre daha kırk fırın ekmek yemeleri lazım..
Savaşın izleri hala her yerde hissediliyor, ağır makinalı tüfeklerin mermi izleriyle dolu binaların virane hali yanında yepyeni bir apartman ilginç bir görüntü oluşturuyor. Kotor körfezin en dip noktası, aynı Dubrovnik te olduğu gibi burada da bir Old Town var, surların koruduğu bir kale ve kale içinde bir sürü ev. Burası Dubrovnik' e göre daha ufak ama şaşırtıcı bir şekilde daha çok lüks marka satışı var. Dışarıdan küçük bir butik gibi görünen dükkana girdiğinizde Paciotti ayakkabılar, Roberto Cavalli bluzlar, Dior terlikleri görünce kim satın alıyor bu malları diye düşünmeden edemiyor insan..
Buradaki Old Town daha sıkış tepiş, zaman zaman sokaklar iki kişinin zorlukla yanyana yürüyeceği kadar darlaşıyor. Dubrovnik' teki geniş ana sokak burada yok, onun yerine girişte büyük bir avlu var ve yanyana 3-4 cafe/restoran bulunuyor. Bir de bu avluya çıkan başka bir küçük avluda 4 yıldızlı bir butik otel ve bahçesi. Zaten en düzgün yeri de burası, oturup bir yorgunluk kahvesi içmek için ideal.
Dağa yaslanmış Old Town arka kapısından keçi yolu gibi bir patika üzerine yüzlerce merdiven yapmışlar ve bu merdivenler dağın tepesinde yer alan minik kaleye çıkıyor. Tabi ki 35 derece sıcakta oralara tırmanacak değildik, uzaktan resmini çekmekle yetindik..
Montenegro' ya gelince aklıma son James Bond filmi olan Quantum of Solace deki kareler geldi, Bond Montenegro ya oldukça lüks bir hızlı trenle nefis dağlık bir manzaradan geçerek gelir, bir sonraki karede ise Aston Martin' den inip oldukça lüks bir otel lobisinden girer ve devasa casino' ya dalardı. İnternette kısa bir araştırma yapıp o otelin Kotor' a arabayla 20 dk. mesafede bulunan Budva' daki Splendid Palace olduğu bilgisine ulaştık. Bununla birlikte aslında o filmin Montenegro' da çekilmediği, otelin de İspanya' da yer alan bir otel görüntüsü olduğu, başarılı bir fotomontaj ile sanki Montenegro' da bir otelmiş gibi gösterildiğine dair bilgilere de ulaştık. Fakat öyle bile olsa ne kaybederiz diyerek rotayı Budva' ya çevirdik.
Budva gidişi için bu sefer deniz kenarı yoldan ayrılıp iç kısımlara doğru dalıp devam ettik ama dönüşte anladık ki deniz kenarı yola da devam ederek aynı yere ulaşılıyor. Bu sefer yol biraz daha E-5 görünümüne döndü, zaman zaman 2 gidiş 1 geliş 3 şerite çıktı ve rahatladı. 20 dk yolculuktan sonra Budva levhaları başladı ve şehre girdik. Hemen söylemiş olayım, 10 dk yol aldıktan sonra yol sağdan büyük bir beach e ayrılıyor. Biz çok anlamadık ve yola devam ettik fakat yokuş yukarı çıkıp da tepe noktadan o beach i gördüğümüzde ağzımız açık kaldı..Antalya Lara Plajı benzeri bir görüntü düşünün, öyle büyük ve uzun bir deniz kenarı, tıklım tıklım insan, şemsiye ve şezlong dolu, sörf yapanlar mı istersiniz, hamburgerlere binenler mi, jet ski ile turlayanlar mı, gerçekten aşırı ve şok edici bir kalabalık vardı..
Budva ya geldiğinizde Kotor' a göre çok daha sıcak bir şehir olduğunu anlıyorsunuz. Kotor oldukça soğuk ve itici fakat Budva insana daha iyi geliyor. Daha hareketli ve canlı gözüküyor ve sanki biraz daha gelişmiş gibi. Splendid Palace Hotel' e geldiğimizde ülkeden beklenmeyen bir ihtişam görünce şaşırdık haliyle. Bu arada James Bond' un da filmdeki otelinin bu olmadığını anlamış olduk :) Otel son derece şık, dekorasyon için çok para harcandığı her halinden belli. Büyük bir Spa var, denize sıfır inşa edilmiş, oldukça geniş bir sahili var. Müşteriler ağırlıklı olarak Ruslar, fakat bu lüks ve ihtişama tam ters orantılı olarak yeme içme fiyatlar şeker gibi uygun :) Konaklama ise kişi başı 250 Euro civarında ki Dubrovnik Radisson oda fiyatının 220 Euro olduğu düşünülürse bence Splendid Palace konaklama fiyatı çok fazla..
Akşamüstü dönüş yoluna geçtik, yolda hem benzin hem de yolluk almak üzere bir benzin istasyonunda durduğumuzda sigara içenlerin dikkatini çekecek bir manzarayla karşılaştık, 1 paket Marlboro 1.2 Euro :) Sudan ucuz, emzirin tiryakiler :) Bu arada benzin istasyonu marketleri free shop gibi, ne isterseniz var. Alışverişleri yapıp tekrar yola koyulduk, ve sınıra 3 km kala acı son ile karşılaştık..Hırvatistan sınır girişinde kabus gibi bir sıra..İnsanı bayıltan bir 2 saatin sonunda nihayet sınırı geçtik ve açlıktan ölecek halde Old Town da bir restorana attık kendimizi..Sınır geçişindeki acı verici saatler arasında bizi güldüren en bomba olay ise arıza yapan bir Ferrari F355 in motor kaputu ve ön bagaj kaputu açık halde insanlar tarafından fotoğraflanmasıydı :) Biz de çekelim dedik ama gece moduna aldığımız halde resimlerden net görüntü elde edemedik..