Bu Blogda Ara

2 Eylül 2009 Çarşamba

Montenegro


Bernard Shaw 1929 da Dubrovnik' i ziyaret ettiğinde, "Yeryüzünde cenneti görmek istiyorsanız bu kente gidin" demiş. UNESCO tarafından da Dünya Mirası ilan edilen tarihi kentin altından girip üstünden çıkıp, her yerini öğrendikten sonra, bir gün de araba kiralayıp Montenegro' ya (eski dağlık Karadağ) geçelim ve görelim dedik, çünkü çok yakın, yarım saat gittiğinizde sınıra varıyorsunuz.
Kotor denilen körfez şehri ülkedeki en büyük şehir, zaten ülke de yüzölçüm olarak İstanbul kadar anca vardır. Tur şirketlerinin bilgilerinde Montenegro için Avrupa Jet sosyetesinin uğrak yeri, yeni gözdesi gibi ifadeler kullanılmış fakat bana göre hiçbir özelliği olmayan bir ülke. Yukarıdaki Porsche ve motor yatı görüp çok zengin bir ülke zannetmeyin hemen, yakaladığım tek düzgün resim diyebilirim..Ülke demeye de içim el vermiyor ya neyse..Geçtiğimiz yollar hep deniz kenarı tek gidiş tek geliş, insan kendini 80 lerin Kumburgaz yolunda gibi hissediyor, ortam aynı çünkü. Eski tip sahil evleri, eski model arabalar, sağda solda mayolarıyla, bikinileriyle denize giden veya denizden dönen insanlar, geçmişten kalan bir kasaba hali var. Kotor' a giderken iki seçenek var, ya körfezi döneceksiniz veya feribot il 10 dk da karşıya geçeceksiniz. Biz giderken körfezi dönmeyi tercih ettik, oldukça keyifli bir yol, bol bol resim çekilir. Dağların arasında kalmış bir iç deniz, denizin ortasında bizim Kız Kulesi ve Su Ada benzeri iki ada, üzerine de birer kilise kondurmuşlar. Kartpostal gibi çok şirin gözüküyor. Dönüşü de feribotla yaptık, gerçekten de 10 dk sürüyor geçmek ve sadece 4 Euro :) Bu arada böyle dandik bir ülkede Euro geçmesi insanı şaşırtıyor, adamlar Avrupa Birliğine girmiş çok ilginç bir şekilde. Bana göre daha kırk fırın ekmek yemeleri lazım..
Savaşın izleri hala her yerde hissediliyor, ağır makinalı tüfeklerin mermi izleriyle dolu binaların virane hali yanında yepyeni bir apartman ilginç bir görüntü oluşturuyor. Kotor körfezin en dip noktası, aynı Dubrovnik te olduğu gibi burada da bir Old Town var, surların koruduğu bir kale ve kale içinde bir sürü ev. Burası Dubrovnik' e göre daha ufak ama şaşırtıcı bir şekilde daha çok lüks marka satışı var. Dışarıdan küçük bir butik gibi görünen dükkana girdiğinizde Paciotti ayakkabılar, Roberto Cavalli bluzlar, Dior terlikleri görünce kim satın alıyor bu malları diye düşünmeden edemiyor insan..
Buradaki Old Town daha sıkış tepiş, zaman zaman sokaklar iki kişinin zorlukla yanyana yürüyeceği kadar darlaşıyor. Dubrovnik' teki geniş ana sokak burada yok, onun yerine girişte büyük bir avlu var ve yanyana 3-4 cafe/restoran bulunuyor. Bir de bu avluya çıkan başka bir küçük avluda 4 yıldızlı bir butik otel ve bahçesi. Zaten en düzgün yeri de burası, oturup bir yorgunluk kahvesi içmek için ideal.
Dağa yaslanmış Old Town arka kapısından keçi yolu gibi bir patika üzerine yüzlerce merdiven yapmışlar ve bu merdivenler dağın tepesinde yer alan minik kaleye çıkıyor. Tabi ki 35 derece sıcakta oralara tırmanacak değildik, uzaktan resmini çekmekle yetindik..
Montenegro' ya gelince aklıma son James Bond filmi olan Quantum of Solace deki kareler geldi, Bond Montenegro ya oldukça lüks bir hızlı trenle nefis dağlık bir manzaradan geçerek gelir, bir sonraki karede ise Aston Martin' den inip oldukça lüks bir otel lobisinden girer ve devasa casino' ya dalardı. İnternette kısa bir araştırma yapıp o otelin Kotor' a arabayla 20 dk. mesafede bulunan Budva' daki Splendid Palace olduğu bilgisine ulaştık. Bununla birlikte aslında o filmin Montenegro' da çekilmediği, otelin de İspanya' da yer alan bir otel görüntüsü olduğu, başarılı bir fotomontaj ile sanki Montenegro' da bir otelmiş gibi gösterildiğine dair bilgilere de ulaştık. Fakat öyle bile olsa ne kaybederiz diyerek rotayı Budva' ya çevirdik.
Budva gidişi için bu sefer deniz kenarı yoldan ayrılıp iç kısımlara doğru dalıp devam ettik ama dönüşte anladık ki deniz kenarı yola da devam ederek aynı yere ulaşılıyor. Bu sefer yol biraz daha E-5 görünümüne döndü, zaman zaman 2 gidiş 1 geliş 3 şerite çıktı ve rahatladı. 20 dk yolculuktan sonra Budva levhaları başladı ve şehre girdik. Hemen söylemiş olayım, 10 dk yol aldıktan sonra yol sağdan büyük bir beach e ayrılıyor. Biz çok anlamadık ve yola devam ettik fakat yokuş yukarı çıkıp da tepe noktadan o beach i gördüğümüzde ağzımız açık kaldı..Antalya Lara Plajı benzeri bir görüntü düşünün, öyle büyük ve uzun bir deniz kenarı, tıklım tıklım insan, şemsiye ve şezlong dolu, sörf yapanlar mı istersiniz, hamburgerlere binenler mi, jet ski ile turlayanlar mı, gerçekten aşırı ve şok edici bir kalabalık vardı..
Budva ya geldiğinizde Kotor' a göre çok daha sıcak bir şehir olduğunu anlıyorsunuz. Kotor oldukça soğuk ve itici fakat Budva insana daha iyi geliyor. Daha hareketli ve canlı gözüküyor ve sanki biraz daha gelişmiş gibi. Splendid Palace Hotel' e geldiğimizde ülkeden beklenmeyen bir ihtişam görünce şaşırdık haliyle. Bu arada James Bond' un da filmdeki otelinin bu olmadığını anlamış olduk :) Otel son derece şık, dekorasyon için çok para harcandığı her halinden belli. Büyük bir Spa var, denize sıfır inşa edilmiş, oldukça geniş bir sahili var. Müşteriler ağırlıklı olarak Ruslar, fakat bu lüks ve ihtişama tam ters orantılı olarak yeme içme fiyatlar şeker gibi uygun :) Konaklama ise kişi başı 250 Euro civarında ki Dubrovnik Radisson oda fiyatının 220 Euro olduğu düşünülürse bence Splendid Palace konaklama fiyatı çok fazla..
Akşamüstü dönüş yoluna geçtik, yolda hem benzin hem de yolluk almak üzere bir benzin istasyonunda durduğumuzda sigara içenlerin dikkatini çekecek bir manzarayla karşılaştık, 1 paket Marlboro 1.2 Euro :) Sudan ucuz, emzirin tiryakiler :) Bu arada benzin istasyonu marketleri free shop gibi, ne isterseniz var. Alışverişleri yapıp tekrar yola koyulduk, ve sınıra 3 km kala acı son ile karşılaştık..Hırvatistan sınır girişinde kabus gibi bir sıra..İnsanı bayıltan bir 2 saatin sonunda nihayet sınırı geçtik ve açlıktan ölecek halde Old Town da bir restorana attık kendimizi..Sınır geçişindeki acı verici saatler arasında bizi güldüren en bomba olay ise arıza yapan bir Ferrari F355 in motor kaputu ve ön bagaj kaputu açık halde insanlar tarafından fotoğraflanmasıydı :) Biz de çekelim dedik ama gece moduna aldığımız halde resimlerden net görüntü elde edemedik..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder