Bu Blogda Ara

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Hırvatistan -3-


Dubrovnik günlerine devam..

Şunu söylemeden geçemeyeceğim; hayatım boyunca yediğim en lezzetli balıkları orada yedim..Heriflerin balıkları nasıl harika anlatamam. Eğer yolunuz düşerse mutlaka deneyin. Güneri Civaoğlu da benimle aynı fikirde olmalı ki 3 hafta önceki Pazar yazısında Hırvatistan seyahatinde yediği balıkların lezzetinden bahsetti. Bu arada adamla aynı anda oradaydık, üst üste Old Town sokaklarında, restoranlarında ve Rixos' un sahilinde karşılaşıp gözümüzü dikip dikip bakınca artık adam gayri ihtiyari selam vermeye başladı :)

Şehrin en civcivli yeri olan Old Town giriş kapısından içeri daldığınızda merdivenlerden inip başka bir kapıdan daha geçerek meşhur Old Town a varıyorsunuz. Sizi İstiklal Caddesi kalabalığı benzeri bir güruh karşılıyor ve çoğunluğu turistlerden oluşuyor. Bir ana cadde düşünün, bu caddeye çıkan soldan ve sağdan birbirine paralel bir sürü sokak var, bu sokaklarda da bir sürü restoran bulunuyor. Bütün bu sokaklar ise ana caddeye bağlanıyor, ana cadde üzerinde de sağlı sollu cafe ler yer almış. Günün her saati oturup birşeyler atıştırabilir ve çay, kahve içebilirsiniz. Özellikle tavsiye edeceğim ilk yer ana caddede sol tarafta ilk sırada bulunan yukarıda resmini gördüğünüz Festival Cafe. Akşam yemeği sonrası kafa masalardan birine kurulup, puroyu yakıp gelip geçeni izlemek için ideal bir yer. Fakat hemen belirtmeliyim ki Old Town da bulunan en pahalı yer, zaten oturan tiplerden, bu tiplerin üst başından ve gelip geçenlerin bu tiplerle selamlaşmasından pahalı bir yer olduğu hemen belli oluyor. Üst baş demişken şu da var, herhalde bu kadar şık hanımları ve erkekleri bir arada başka yerde zor görür insan. İtiraf etmeliyim ki ilk gece bermuda ile çıktım ama ortamı görünce sonraki gecelerde üste başa dikkat ederek Old Town a indim. Cafe lerden söz açılmışken ana cadde sonundaki meydanda bulunan mekanlardan herhangi birine de oturup vakit geçirebilirsiniz, buralarda son derece keyifli ve güzel.
Restoranlara geçersek pizza yemek için mutlaka Mea Culpa yı ziyaret edin. Son derece uygun fiyatlı ve pizzaları çok lezzetli. Old Town girişindeki büyük çeşmeden sağ ara sokağa girdiğinizde 50 metre sonra flamalarını göreceksiniz, takip edin, yol sizi götürüyor zaten. Hatta gittiğinizde fırlama Dora' yı sorun, çok sempatik bir kız, öğrenci değişim programı ile İstanbul - Silivri' de 30 gün bir ailenin yanında kalmış, Türkleri ve İstanbul' u çok seviyor. Pizza dışında deniz ürünlerine mutlaka 2-3 gecenizi ayırın, ana caddenin bitimindeki meydanda bulunan Nike mağazasının sağ yanından girince hemen sağ arada bulunan Marco Polo yu mutlaka deneyin, sahibi yaşlı dedenin servisi çok hızlı, kızartma kalamarı taratoruna varıncaya kadar bizimki ile aynı ve nefis, ayrıca ortaya çipura, jumbo karides, kalamar dolması, ızgara sebzeler ve midyeden oluşan karışık tabaktan mutlaka söyleyin, lezzet harika. Bunun yanında Old Port ta bulunan lokantalardan Lokanda' yı da mutlaka denemenizi isterim çünkü biz herkesin tavsiyesine rağmen deneyemedik :) Her zaman çok fazla sıra oluyordu, biz de beklemek istemediğimiz için aynen naş :) Old Town girişindeki Nautika ve çıkışa yakın Gil' s den de bahsetmek isterdim ama bir steak için 55-70 Euro arası para ödemeyeceğimden eğer paranız varsa deneyin derim..Özellikle Kelebek yazarı Cengiz Semercioğlu Gil' s için çok başarılı demişti fakat deneme yapacak kadar ulaşılabilir fiyatları yok ne yazık ki..Fakat denemesek de gidip gördük, Nautika klasik deniz manzaralı restoranlardan, bence fazla turistik bir yer. Gil' s ise dekorasyon olarak çok başarılı, manzara harika, ortam da baya klas. Zaten yemek sonrası gece 11 civarı insanlar barına çöküp takılmacaya başlıyormuş. Şu uyarıyı da yapmış olayım, her gittiğiniz yerde gelen hesabı mutlaka kontrol edin, çıtırdan fazla geçirilmiş birşeyler yakalama ihtimaliniz yüksek. Ama uyarınız sonrası nazikçe özür dileyip, hay Allah yemedi der gibi utanarak bakıp hesabı hemen düzeltip getiriyorlar.
Gece gidilecek yer olarak çok fazla alternatif yok, Fuego en gözde yer ve herkes bir şekilde oraya geliyor. Bunun dışında Festival Cafe yi geçtikten sonraki sol ara sokaklarda Katie O' Connor' s Irish Pub, King Richard' s Pub vb. gibi birkaç farklı İngiliz Pub var ama buralarda müthiş bir kalabalık var, ağırlık genç ekip, 16-18 yaş aralığında İngiliz kızlar içip içip dağıtıp yerlerde sürünüyor aklınızda olsun. Bu durumda içkilerin inanılmaz ucuz olmasının payı yüksek olabilir, dostum Jack 10-12 TL arası, inanamadık menüde ilk gördüğümüzde. Fuego da ise adamım Yüzbaşı 1 lt. Sex on the Beach söyledi, 11 Euro fiyatı vardı, çüş dedik..
Beach lere gelirsek, bir kere baştan söyleyeyim, Çeşme Bodrum modeli lüks ve konforlu yerler beklemeyin. Old Town çıkış kapısından yürüyerek 5 dk mesafede bulunan EastWest Beach Club denenebilir, veya Rixos Hotel in denizi çok başarılı, buraları görmek isterseniz tabi size kalmış ama bana kalırsa buraları boşverin ve direk Radisson a gidip gündüzleri orada takılın. Otel çok yeni, ortamı çok başarılı, en memnun kaldığımız yer diyebilirim. Rixos duyunca insan TR deki oteller gibi ihtişamlı bir otel bekliyor fakat son derece sıradan bir şehir otel yapmış adamlar, hiç Rixos gibi değil. Tek artısı casino olabilir, kaldı ki oda oldukça ufak ve sıkıcı bir yer..Bu arada hemen bahsetmeliyim ki burada şöyle bir model var;5 yıldızlı otellerin sahilleri halka açık kullanımda. Dolayısıyla şezlong ve tesis kullanım bedeli için parayı ödeyip istediğiniz otele çökebilirsiniz, bizde olsa düşünemiyorum otellerin halini, millet çekirge gibi üşüşür. Düşünsenize Çırağan' a gidiyorsunuz, 20 TL şezlong parası ödeyip yatışa geçiyorsunuz..Hiç düşünemiyorum :)
Dubrovnik in çok bahsedilen adalarına sakın gitmeyin, kişi başı 60 TL verip, aptal bir gün geçirmiş olduk. Adamlar sizi tıkış tıkış bir gemiye bindirip 45 dk uzaklıkta Kolocep isimli bir adaya götürüyorlar, orada 20 dk vaktiniz var diyorlar. Ulan zaten adada 2 adım atıp geri dönmek 20 dk sürüyor, tekrar alıp bu sefer Lapad isimli başka bir adaya götürüyorlar, orada da 45 dk' nız var diyorlar ve yemek veriyorlar, e bu ada da böyle geçti, kaldı size 1 ada, çok şükür bu yeni adada 3 saat vaktiniz var da bir deniz yapıyor insan..Adaların hiçbir özelliği yok, berbat yerler, sakın gitmeyin hiçbirşey kaçırmış olmazsınız. Çok bahsedilen Lokrum a ise bu adalar macerası sonrası gitmeyi düşünmedik bile..
Esas güzel denilen ve dünyadaki şöhretlerin tercih ettiği söylenen Hvar adasına ise gitmek kısmet olmadı ama döndükten sonra internetten yaptığım araştırmada bu adanın da çok özellikli olmadığını görmek zor değil. Denizin güzelliğine lafım yok ama adalar bana göre fiyasko..

Bir sonraki adım Montenegro, oda geliyor acele etmeyin :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder