Bu Blogda Ara

27 Şubat 2010 Cumartesi

Mutfak Sanatları Akademisi

Normal şartlarda gel bakalım kardeşim geç şuraya, yemek yapacağız. Al şu malzemeleri, şefi takip et, ne derse yapacaksın, sonra da yaptığın yemeği yiyeceksin deseler, ne işim olur bırak yaa derdim ama sağolsun birlikte gidilecek ekip son derece renkli olduğundan hiç düşünmeden kabul ettim.
Muhtemelen duymuşsunuzdur, Mutfak Sanatları Akademisi isimli bir yer var ve Vestel, Maslak' ta bulunan Baby Giz Plaza' nın arka tarafında 16 çiftin aynı anda yemek yapabileceği bir mutfak kurmuş. Ayrıca bir de şarap kavı yer alıyor. Şefin liderliğinde buraya doluşuyorsunuz ve o günkü menüde ne varsa şefin önderliğinde ve şarap eşliğinde işe girişiyorsunuz. Bizim "hacıcım" burayla ilgilenen arkadaşımıza açmış telefonu, bu Cuma geliyoruz, ona göre ayarla orayı bize demiş, sonrada ekibi toparlamış, bizi de davet etti. Bizde atladık gittik. Resimde de gördüğünüz üzere insanın evinde olmasını isteyeceği türden bir düzen var. Oldukça modern tasarlanmış ortam, ortası boş bir koridor var, burada şef yürüyerek çiftleri denetliyor, aynı zamanda yapılacak yemeklerin malzemelerini dağıtan yardımcıları koşturmaca halinde. Hem de içecek siparişlerinizi alıyorlar. İkişerli çiftlerin yanyana çalışabileceği uzun bir tezgah, arka tarafında ocağı, evyesi, aspiratörü, elektrikli minik ev aletleri, zeytinyağı, tuz, karabiber, el sabunu gibi hayati mutfak ihtiyaçları ile mini bir buzdolabı, çatal-kaşık-bıçak, kepçe, tencere-tava, bıçak setleri vs aklınıza ne geliyorsa mevcut. Ayrıca her bir tezgahın üst tarafında birer LCD monitör bulunuyor, şefin bulunduğu yere dönük olan bir kamera yardımıyla ekranda şefin nasıl yaptığını izleyerek eğer becerebilirseniz siz de yemek yapmaya çalışıyorsunuz!
Şef içeri girdi biraz ortamı, biraz da kendini tanıttı, şaşırdım kaldım. Sokakta görseniz gencecik çocuk, öğrenci herhalde dersiniz, adam maçı bitirmiş çoktan. Dünya ülkeleri arasında yarışmalarda dereceler, fuarlarda şovlar şunlar bunlar..
Bizim şansımıza o akşamki menü Meksika mutfağı ağırlıklıydı. Önce siyah fasulyeli Meksika çorbası, ardından jumbo karides ızgara, tavuklu tortilla ve pul biberli mousse.
Önce tatlıya, mousse yapımına başladık ki bitirip derin dondurucuya atıp tüm yemekler bittikten sonra yensin. Sistem şöyle, şefin yardımcısı arkadaşlar malzemeleri teker teker dağıtıyorlar, sonra şef başlıyor ilk malzemeden, sonuna dek size direktifler vererek yapılacak yemeği tamamlatıyor, aynı anda kendi de yapıyor tabi. Haliyle biz ilk aksiyonda anında golü yedik, herşey yolunda giderken yan tarafta "hacıcım" ve partneri "sunroof" yumurta sarısına akını karıştırtıverdi. Bize de bunu dökün dökün diye laf atınca biz de onlar gibi yaptık. Halbuki izlesene ekrandan şef ne yapıyor değil mi :) Yok aynen kendi başımıza devam ettik, herkesin tatlı derin dondurucuya boza kıvamında girerken, bizimki meyve suyu akıcılığını yakaladı!! Acemiliğe verip çorbaya geçtik..
Çorbada genel olarak durum fena değildi, yalnız suyu çok fazla ekletti şef, 1.25 lt su yerine yarısı yeterdi bana göre, fazlasıyla sulu bir çorba oldu, lezzet idare eder..
Karides en güzeliydi bana göre, tereyağlı ve sarımsaklı jumbo karidesler adeta rahvan gitti. Elimize sağlık maşallah!
Son sıradaki tavuklu tortilla, soğan bana fazla geldi, aslında yarısından daha az soğan koymak lazım, tabi damak zevki kişiye göre değişir..
Şef adı üstünde bir makine düzeninde takır takır işini yapıyor. Siz ise iki kişi adama yetişmeye çalışırken bir taraftan da ekranda nasıl yaptığına bakmaya çalışıyorsunuz. İnsan gıpta ediyor, adam o kadar usta ki, sanki yolda yürür gibi rahat yemek yapıyor, espriler havada uçuşuyor, etrafa laf atıyor, arada yaptığı işi bırakıp sizin yaptıklarınıza göz atıyor. Çiftler ise şarapı çekip çekip yemek yapma telaşında.
Vakit geçtikte ekipler kafayı bulduğundan oldukça eğlenceli bir ortama dönüyor iş. Özellikle ekipler birbirini tanıyan arkadaşlar olursa, eğlencenin dozu artar aklınızda olsun. 2 kaşık yağ anonsuna tavayı yarım litre yağ ile dolduranlar mı istersiniz, çığlık çığlığa kahkahalardan şefin yemeği durdurmasını mı, malzeme arttırıp bu ne işe yarıyor acaba kaldı diye soranlar mı, vok tavada tavukları ızgara yaparken havaya atıp duran şefe özenip ocağın üstünü tavuklarla dolduranlar mı, bizim gibi malzeme sırasını karıştırıp mantara bağlayanlar mı, malzemeleri yerlere saçanlar mı of diyorum fena fena :)
Bir kere daha gidermisin derseniz, gerçekten işim olmaz derim! Ama en güzel model şu olur, şefin yanına çöreklenip, şarabınızı yudumlarken etrafa laf atıp, makarayı sarıp, şefin yaptığı yemekleri mideye indirmek, işte o gerçekten uyar bana :)

11 Şubat 2010 Perşembe

Sevgililer Günü


Birkaç gün sonra 14 Şubat. Sevgililer, sevgili olma yolunda ilerleyenler, evliler, aşk böcekleri harıl harıl ne hediye alsam, günü nasıl daha özel hale getirsem diye kafa yoruyorlar. Her taraf kırmızı kalpler ile kaplanmış durumda. Başlı başına bir sektör olmuş bu gün. Bir başka taraf ise bu günün Kapitalist düzen tarafından tamamen insanlara para harcatmak amacıyla yaratıldığını savunarak Sevgililer Günü' nü reddediyor. Haklı oldukları taraflar da yok değil, gündüz çiçek gönder, akşam yemeğe çıkar, bir de üzerine hediye ver, bütçede kabaca asgari ücret büyüklüğünde bir miktar boşluk oluşturmaya yeter de artar bile..Hele ki Ocak ortasında doğmuş bir sevgiliniz varsa bittiğinizin resmidir. Yılbaşı sebebiyle gezme tozma ve hediye, doğum günü sebebiyle gezme tozma ve hediye, üstüne bir de Sevgililer Günü, haydi size geçmiş olsun!
Hanımlar hemen kızmasın, tamamen tarafların görüşlerini aktarıyoruz, lütfen sakin :)
Her 14 Şubat' ta Hıncal Uluç köşesinde artık klasik olmuş yazısını koyar ve eğer yanlış hatırlamıyorsam Türkiye' de Sevgililer Günü' nü başlatan da odur. Merak edip bu 14 Şubat işi dünyada nasıl çıkmış diyerek biraz nette gezindim, ulaştığım bilgilere göre Eski Roma' ya kadar uzanan bir geçmişi var. Uzun uzun Meydan Larousse modeli tüm hikayeyi anlatmayayım şimdi, kabaca özetlemek gerekirse Eski Roma' da tüm tanrı ve tanrıçaların kraliçesi olduğuna inanılan Juno' ya duyulan saygıdan ötürü 14 Şubat tatil olurmuş. Bir sonraki gün ise Lupercalia denen bayram başlarmış. Buna göre katı kurallar yüzünden bir araya gelemeyen kızlar ve erkekler bu bayram sebebiyle kura çekerek partner olma şansını yakalarmış, birlikte olan çiftler de genellikle evlenirlermiş. Katı kuralcı Roma Hükümdarı savaşlarda çarpışacak asker bulamamasının sebebini evlenen erkeklerin askere gitmek istememesinin olduğunu düşündüğünden evlilik işini yasaklamış. Bunun üzerine Aziz Valentine isimli papaz yasağa rağmen çiftleri gizlice evlendirmeye başlamış. Kral bunu duyunca papazı cezalandırıp sopa ile dövdürerek öldürtmüş. Bu olay sonrası 14 Şubat Aziz Valentine isimli papaza saygı günü olarak kutlanmaya başlamış, zaman içerisinde değişime uğrayarak sevgililer gününe geçilmiş. Yastıklarda, çikolatalarda gördüğümüz St. Valentines Day işte bu papazın isminden geliyormuş.
Bu yararlı! bilgilerden sonra tekrar günümüze dönelim. Erkekler, sevgilinizle herhangi bir arıza yaşamak istemiyorsanız 1 tane bile olsa gül alıp sevgilinize vermeyi unutmayın. Dışarıda şatafatlı mekanlarda pahalı yemekler yemenize de gerek yok. Beraber vakit geçirmek önemli olan. Bu arada hemen söylemeliyim ki o gün bir restorana gidip etrafınıza baktığınızda karşılıklı oturmuş çiftleri görmek oldukça komik bir görüntü yaratıyor. Her yer kırmızı, her yerde kalpler, tamamı sevgililerden oluşan güruh ise kadeh tokuşturup, birbirlerine bakıp bakıp gülümsüyor falan :)
Size bir tavsiye, her sene THY Sevgililer Günü' ne özel olarak 9-14 Şubat tarihleri arasındaki uçuşlarda dünyanın her yerine ikinci kişiye 1 Euro ya bilet promosyonu yapıyor. Alın sevgilinizi, uçun vizesiz bir ülkeye, çiçek, böcek, yemek, hediye işlerine harcayacağınız parayı yeni bir ülke gezmeye harcayın. Pişman olmazsınız, bu iyiliğimi de unutmayın.
Hadi gene iyisiniz :)