Bu Blogda Ara

24 Haziran 2009 Çarşamba

Araba Sevdası

Kendimi bildim bileli arabalara çok meraklıyımdır, çok ufak yaşlarda bile tüm araba markalarını modelleri ile öğrenmeye özen gösterir, dedemin yoldan geçen arabaları sormasına büyük bir keyifle cevap verirdim. Adamcağız da şaşırırdı tabi ufacık velet bu kadar çok modeli nasıl aklında tutuyor diye, hatta arkadaşlarının torunları ile bir araya getirip küçük çaplı bir yarışma bile yapmıştı :) Kendime sürekli "kuartet" denen araba resimleri ve arabaya ait silindir, motor hacmi, ağırlık, motor gücü vb. bilgilerin yer aldığı kartlardan alırdım, sonrada diğer arkadaşlarla toplaşıp birbirimizdeki araba bilgilerini yarıştırırdık. Örneğin, silindir 12 stip! derdik ki eğer karşıdakinin elinde de 12 silindirli bir arabanın kartı varsa öncelik stip diyene geçsin :) Deliler gibi araba özelliklerini ezberlerdim o kuartet kartlarından..Bir de hatırlarmısınız bilmiyorum, ben ilkokula giderken Simca marka arabalar vardı. Sene 1981-82, düşünün işte.. Özellikle şu yanda görülen hafif ticarilerin atası sarı renkli aletin hastasıydım elimdeki kuartet kartlarından. Bir alt resimdeki modeli ise ilk kez ilkokul arkadaşımın annesinde görmüş, "vay be bizim semtte de varmış bu arabadan" diyerek dikkatli dikkatli incelemiştim marka, model, tip, detaylar vs. Malum dede yarışmada her an sorabilir hesabı :)
O yıllarda şimdiki gibi yollarda taksiden fazla Mercedes, BMW gibi arabalar görülmezdi haliyle. Tek tük gördüğünüz zaman da sahibinin gerçekten varlıklı olduğunu hemen anlardınız. Düşünsenize sokakta araba yok, adam Mercedes BMW ile geziyor. İlk 2002 BMW ler vardı, sonra 316 lar çıktı köşeli kasa, sonra çift yuvarlak farlı BMW geldi. Mavi Ay dizisindeki 6 kasa tek kapı BMW yi hatırlayanınız var mı, hani Cybill Shephard kullanırdı, ne arabaydı..Peki Dempsey ve McPeace dizisindeki gri Ford Capri ye ne demeli? Spor tek kapı, çift yuvarlak farlı kupon bir arabaydı..
Mercedes' te ise mesela dikdörtgen farlı 200 E ler vardı, arkasından kasa yenilendi, daha modern görünümlü İlyas Salman' ın sarı Mercedes kasaları geldi. Hele bir de 190 lar çıkmıştı, onları da çok beğenirdim.
O dönemlerde şimdiki gibi sokaklarda Japon arabaları da göremezdiniz. Toyota, Nissan, Mazda, Honda kırk yılda bir bile zor geçerdi, Daihatsu ise hiç yoktu. Korelilerin ise esamesi okunmazdı, Hyundai, Kia gibi markalar bilinmezdi o yıllarda.. Alman orta sınıf arabaları ise Japonlara göre biraz daha şanslıydı, Opel Ascona, tek tük Opel Manta, Volkswagen kaplumbağalar, Golf, eski Jetta, şimdi yeniden sahne alan Scirocco, Audi 80 ve 100 gibi modeller yollarda az da olsa görünüyordu.
Bir de Fransızlar vardı, Peugeot da 504, Citroen de ise GS serisi ve DS serisi. Özellikle DS serisinin tasarımı son derece ilgi çekiciydi, birde park edildiğinde arabanın arka tekerleklerini yarıya kadar kapatan ve çalıştırıldığında kendiliğinden yükselen kasası merak uyandırıyordu. Tek kollu direksiyon simidi ve ön panel ise gelecekten fırlamış bir görüntüyü andırıyordu. O zamanlar radikal bir kararla hidropnömatik, yani yağ basıncı sistemine geçilen amortisörlere sahip Citroen' ler için virajlarda asla devrilmez denirdi, devirene Fransa fabrikadan sıfır km yeni araba yolluyorlar geyiği dönerdi..Bu konuyu da hep merak etmişimdir, acaba deviren var mı ve yenisi gönderildi mi :)
Amerikanlarda ise en popüler model Nova idi herhalde. Ya da ben en çok ona dikkat ettim. Gerçi dolmuşların alayı Amerikan arabasıydı ama benim şimdi olduğu gibi pek ilgimi çekmezdi nedense Amerikanlar. Belki de dolmuş oldukları için özel arabalar kadar ilgimi çekmedi bilemiyorum..
Türklerde ise önceleri Murat 124, 131, Reanult 12 ve onun steyşın modeli, arkasından kuş serisi Serçe, Şahin, Kartal, Doğan, sonra Toros, Ford Taunus çıktı. Yıllarca kuş serisine S, SL, SLX ekleyip , Renault 12 yi de saçma sapan makyajlarla Toros diye yenileyip bize yutturmuşlardı. O dönemlerde yakın bir akraba İtalyan yapımı orjinal Fiat 131 tek kapı getirmişti, benim dibim düşmüştü. Şimdi hatırlayınca kendi kendime gülüyorum, ne kolay etkileniyormuşum o arabalardan..
Yıllar geçip ithalatın zor olduğu yıllardan, kapitalist sistemin keşfedildiği dönemlere geçildikçe, arabalar da çeşitlenmeye, daha yeni modeller görülmeye, galeriler yerlerini otomobil bayilerine bırakmaya başladı. Hatırlarmısınız Tempra ve Tipo nun ön konsolu elektronik göstergeli çıkmıştı da ne sükse yapmıştı. Sonra Mazda 323 gelmişti, farları gizli yerlerinden yukarı çıkan, özellikle de kırmızı renkse of diyorum. UFO görmüş gibi birbirimize gösterirdik yolda gördüğümüzde.
BMW ise uzay kasa denilen 3 serisini çıkardığında bir devrim olmuştu resmen. Bir anda Mercedes in bütün havası sönmüş, varlıklı kesimde herkes 3 serisi BMW ye biner hale gelmişti.
Günümüzde artık dünya ile aynı anda aynı model arabalara binebilir hale geldik. Yeni çıkan bir modelin lansmanının Türkiye' de yapıldığı bile oluyor. Geçenlerde Etiler' de ışıklarda beklerken önümden Bugatti Veyron dönünce önce afalladım, sonra da nerelerden nerelere geldiğimizi daha iyi anladım. Dile kolay alet 1 milyon Euro, adamın biri almış biniyor..Adamın ismini biliyorum tabi, sorular gereksiz, burada yazmadım, merak eden varsa söylerim :)
Bugatti ekstrem bir örnek tabi ki fakat artık araba almak da eskiye nazaran çok kolaylaştı, krediler çabuk çıkıyor, fiyatlar özellikle son vergi indirimi ile birlikte gerçekten ulaşılabilir seviyelere geldi. Bununla birlikte modellere ise yetişemiyor insan, bir model çıkıyor, seneye makyaj yapıyor, seneye kasa değişiyor, sürekli bir tüketim hali, üreticiler habire yeni araba kaktırmaya çalışıyorlar.
Siz siz olun bu döngüye kanmayın, efendi gibi arabanıza binin, kemerinizi takın, fazla gazlamayın, fazla sinyal yapmayın ama dönerken de sinyalinizi verin. O sinyal kolu süs değil orada, adamı hasta etmeyin.
Selametle..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder