Bu Blogda Ara

7 Mart 2011 Pazartesi

EuroDisney


Hayret, nedense bir türlü şu Paris seyahatine ait detayları yazmaya elim gitmiyor, üzerinden o kadar zaman geçti yeni yazabiliyorum zorlu ve yorucu EuroDisney' i. Oysa ki herşey ne güzel başlamıştı. Paris' e gelince hazır buraya kadar gelmişken EuroDisney' i de görmeden gitmeyelim demiştik. Fakat hafta içi işler güçler derken koca haftayı yedik, sadece haftasonu kaldı gitmek için. Pazar günü de uçağımız kalkacağı için Cumartesi gitmek üzere hazırlıkları yaptık. Sabah erkenden kalkıp atladık trene, tam açılış saatinde parkın girişindeydik.
Aslında trendeyken çıtırdan kıllanmadım da değil. Tren bir sürü çocuklu aile, genç ve kalabalık gruplar, Avrupa' nın her dilinden konuşan bizim gibi çiftlerle doluydu. Ama tamamı da oraya gidiyor olamazdı değil mi? Olurmuş!! Sabah 10 akşam 6 arası toplamda 5 (yazıyla BEŞ) oyuncağı deneyebildik, öyle bir sıra vardı düşünün. Ki bu 5 oyuncağın 3 tanesine fast track bilet kullanarak binmiştik. Fast track bilet kullanan oyuncakların girişinde bulunan makinelerden hangi saat aralığında bineceğinize dair biletinizi alıyorsunuz, o saat aralığı geldiğinde ayrı girişten oyuncağa biniyorsunuz. Sabahın o saatinde fast track kullanabildiğiniz 3 oyuncak kaldığını görünce kalabalığın büyüklüğü hakkında kabaca bir fikrim oluşmuştu..
Önceden otel resepsiyonundan giriş biletimizi aldığımız için sıra beklemeden ayrı gişeden geçerek içeri girdik. İçerisi o kadar güzel ki, insan bu yaşta kendini bir anda masal dünyasında dolaşıyormuş hissine kapılıyor. Walt Disney filmlerinin başlangıcında gözüken saray bütün haşmetiyle karşınızda, içinde dolaşıp ayrı ayrı katlarda gezintiye çıkabiliyorsunuz, çizgi film ve animasyon karakterlerinin tamamı etrafta dolaşıyor, bir sürü oyuncak, rollercoaster lar, falanlar filanlar.. Bu arada oyuncakların birinin girişinden geçerken önündeki akrana gözüm takıldı, tahmini bekleme süresi 80 dk. yazıyor. İçimden herhalde bir gün önceden kalan ekran diye geçirdim, tek bir oyuncağın giriş sırası herhalde 1.5 saat olamazdı değil mi..
İçeriye girdikten sonra hediyelik eşyaların bulunduğu tarafa gidip magnetleri, anahtarlıkları, kupaları, tişört ve yastıkları incelemeye koyulduk. Halbuki geç sıraya adam gibi bekle, mümkün olduğunca çok alete binmiş ol. Neyse geçtik bir rollercoaster sırasına, yine ekrana gözüm ilişti, 75 dk. yazılı. Ben yine içimden herhalde tamamı bozuk bu ekranların diyorum. Sıra akıcı gözüküyor, buna rağmen 35 dk. da açık alanı bitirebildik ve ben içeriye girdik işte, ekran hatalıymış diye düşünürken içerideki kısımda bir o kadar daha sıra olduğunu görerek yıkıldım. Ekran hatasızdı, tam 75 dk. sonra minik kaplumbağa görüntüsündeki kabine binmiştik. 2-2.5 dk. süren zevkli ve heyecanlı hızlı tren yolculuğundan sonra başladığımız yere döndük. 1 saatten fazla süren bekleme süresi sadece 2.5 dk. lık zevk içindi ne yazık ki.
Aldığımız gazla diğer oyuncaklara da binelim diye ortalıkta dolanıyoruz ama girişlerdeki ekranların en düşük olanı 80 dk. bekleme süresi gösteriyor. Son derece sinir bozucu bir durum ama yapacak bir şey de yok. Mecburen geçtik bir oyuncak sırasına daha. Gözlemlediğim en önemli şey, hangi milletten olursa olsun çiftler ilk 10 dk. oldukça heyecanlı ve güleryüzlü sırada. Sonra yavaş yavaş yüzler düşüyor, başka taraflara bakmaya başlanıyor. 25. dk gibi yeniden birbirlerine sarmaya, itiş kakışa, birbirleriyle uğraşmaya başlıyorlar. 45. dk da sinirler bozulmuş oluyor, öf pöf gırla. Kırılma noktası 45 diyebiliriz, sıradan çıkan çok oluyor. Azmedip bekleyenlerin 70. dk geçtiğinde suratları düşüyor, son 10 dk azap gibi geçiyor. En sonunda oyuncağa biniliyor fakat o kadar kısa sürede bu zevkli an geçiyor ki, çıkışta yüzlerde buruk bir gülümseme, çünkü yeni bir oyuncak denemek demek, minimum 80-90 dk beklemek demek.
Bu sevimsiz uzun bekleme sürelerini saymazsak Aerosmith rollercoaster şiddetle tavsiye olunur. Kapalı bir alanda zifiri karanlıkta müthiş bir hızla giden bir tren düşünün, neredeyse 90 derecelik sağa ve sola keskin dönüşler sonrası aniden 360 dönüş yapıp yeniden keskin dönüşlere devam ediyorsunuz. Karanlık olduğundan ne yöne sert dönüş geldiğini kestiremiyorsunuz, bu yüzden de vücudunuzu dönüşe hazırlayamıyorsunuz. Çıkışta denge menge kalmıyor. Biz çıkışta yürüyemeyip 15-20 dk oturup dinlendik..
Korku otelindeki asansörü de mutlaka denemelisiniz. Yaklaşık 20 kişi bir kabine iki sıra diziliyorsunuz, kabin o kadar seri bir şekilde aşağı ve yukarı hareket ediyor ki vücudunuzdaki her uzuv ayrı oynuyor. Toy Story animasyon filmindeki paraşütçü askerlerin oyuncağını yükseklik korkusu olanlar denemesin. Yerdeyken anlaşılmıyor ama oyuncağa binince en tepenin çok yüksek olduğu ve binilmemesi gerektiği belli oluyor. Ben ki televizyonda belgesel izlerken ellerim terler, buradaki durumumu düşünün. Sırtımda paraşüt olsa aşağı atlardım.
Parkta neredeyse 20 kadar restoran var, buna rağmen en az kalabalık olanında kıçı kırık birer hamburger ve içecekler için 20 dk dan fazla bekledik, oturacak yer bulmak için de bir 10 dk. daha bekledik, öyle kabus bir kalabalık vardı.
Saat tam 4' te kortej geçişi başlıyor. Uzun bir tren katarı üzerinde tüm çizgi film karakterleri, animasyon filmlerindeki adamlar, kadınlar, yaratıklar vs. bando mızıka eşliğinde 1.5 saat geçiş yapıyorlar. Bu geçiş sırasında çocuklardaki surat ifadelerini görmeniz lazım, hepsi resmen mest olmuş şekilde geçişi izliyorlar, anneler babalar da resim çekip onları kameraya almakla meşgul tabi..
Bu sevimli tabloyu arkamızda bırakıp hafiften çıkışa yollanıyoruz. Bir daha mı hafta sonu EuroDisney' e gelmek, aman diyim sakın ha! Siz siz olun ne yapın edin hafta içi gelin buraya. Yoksa yorgun argın, şiddetli bacak ve bel ağrısı eşliğinde moraliniz bozulmuş ve sıkıcı bir gün geçirmiş olarak parktan ayrılırsınız..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder