Bu Blogda Ara

2 Ocak 2011 Pazar

Paris' e Devam



Koca yıl bitti, hala daha Paris' i yazacağız, amma da uzattık değil mi..
Şimdi size kalkıp yok Şanzelize, yok Notr Dame, yok Saint German, yok Sacra Coure, yok Louvre, yok efendim şöyle güzel tiyatrolarda şöyle güzel oyunlar var, yok Moulin Rouge anlatacak değilim. Zaten Paris' gidildiğinde genel olarak ne yapılacağı belli. Biraz daha genelin dışında şeylerden, şehrin farklı bir yüzünden söz edelim.
İşlerimiz dolayısıyla burada olduğumuzdan, seyahat boyunca gün içerisinde şehirde yer alan toptancılar bölgesinde çok vakit geçirdik. O toptancı senin bu toptancı benim mal peşinde dolanırken bizi en çok şaşırtan şey toptancılara giden yol üzerinde gördüğümüz şu tabela oldu :) Nasıl bir markadır, neye göre seçilmiş, manası ne gerçekten çok merak ettim..
Diğer şaşırtıcı konu ise çekiklerin Paris' i de esir aldığıydı. Nereye baksanız ortalık çekik kaynıyor. Adamlar resmen heryerde..
Sokaklara tek tek girip çıkıp toptancılarda mal bakarken köşeyi döndük ve bingo! Lütfen yandaki ikinci resme bakın ve gündüz vakti karşınızda bu manzarayı görürseniz ne düşüneceğinizi söyleyin :) Nasıl bir sokaksa tüm sokak boyunca sağlı sollu özellikle 50 (yazıyla elli!) ve üzeri yaşta çeşit çeşit, yaratık ortalıkta dolanıyor, dünyanın en eski mesleğini icra ediyor. Gerçi herhangi bir müşteri kaptıklarına rastlamadım ama her köşe ve apartmanlar arası boşluk itinayla tutulmuş. Yüksek ihtimalle durdukları yerin hemen üst katlarında bulunan mekanlarına çıkıyorsunuz ve işinizi bitirip çıkıyorsunuz. Bu arada öyle şaşırtıcı görüntüler var ki inanamazsınız, bir yaratığı tesadüfen durduğu aralıkta beklerken gördük ve tamamen bilinen gerçekliğe aykırı bu şekil bizi bir an duraksattı. Yaratığın göğüslerinin bulunması gereken yerde iki büyük pilates topu vardı ve her an infilak edebilirdi..
Bu ilginç yaratıkları da gördükten sonra, işlerimizi toparlayıp acıkan karnımızı doyurmak üzere sevgili arkadaşımız Mösyö tarafından önerilen bir restorana doğru yollandık. Önceden bizi uyarmıştı, anormal sıra olur, klasik yemek saatleri dışında gidin ki rahat rahat beklemeden yiyin diye, çok tesadüfi bir şekilde otelimiz restorana yürüyerek 10 dk. mesafede olunca biz de kalabalığın olmadığı bir zaman tercih edip tavsiyeye uyduk.
Restoranın ismi Chartier, 9. Bölgede yer alıyor ve Fransız mutfağının tipik lezzetlerinden örnekler sunuyor. Dekorasyon eski tip, duvarlar lambri kaplı, hani şu eski Türk filmlerindeki evlerin duvarları gibi. İçeri girince bir an kendimi metresi Ahu Tuğba' nın evine gelen Kadir Abi gibi hissettim..Öyle aşırı bir lüks, şatafat beklemeyin, buranın alameti farikası yemeklerin lezzeti. Bizdeki esnaf lokantaları benzeri bir havası var. Tanımadığınız müşterilerle aynı masayı paylaşmanız olası. Garsonlar sempatik ve yardımsever, menü tamamen Fransızca olduğundan eğer Fransızca bilmiyorsanız, sıkılmadın menüden sorduğunuz seçenekleri İngilizce olarak açıklıyorlar. Ardından verdiğiniz siparişi kağıttan masa örtülerinin üzerine not alıyorlar, siz şaşkın şaşkın izlerken. Mösyö özellikle bize salyangoz denememizi tavsiye etmişti fakat malesef cesaret edemedim. Ama yediğim tereyağlı biftek gerçekten çok lezzetliydi. Üzerine de crem brulee yi götürdüm. Eğer yolunuz düşerse bende şiddetle tavsiye ederim aklınızda olsun.
Unutmadan, Şanzelize' deki LV mağazasına uğramamazlık etmeyin, gerçi girişte inanılmaz bir şekilde 20 kişi civarında sıra oluyor ama içeri girdikten sonra adeta bir müze gezer gibi 5 katlı yapıyı sıkılmadan dolaşıyorsunuz. Aman dikkat, kendinizi tutun ki sonradan bütçede tamiri zor hasarlar oluşmasın, bende söylemesi :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder