Bu Blogda Ara

27 Haziran 2009 Cumartesi

Sözün Bittiği Yer


Gerçekten yolun sonu. Hemen aşağıdaki internet sitesine girin ve ne demek istediğimi anlayın. Yüklemesi biraz uzun sürüyor, ama sabredin buna değer. Önce "enter", sonra da "explore" tıklayın, ardından önünüze gelen ekranın sağ tarafında görülen 5 farklı alt alta dizili kelimeleri sırayla tıklayın. Bu kelimeleri yazmıyorum ki işin gizemi biraz daha artsın ve aklınızı oynatın :)

http://www.pomegranatephone.com/

24 Haziran 2009 Çarşamba

Araba Sevdası

Kendimi bildim bileli arabalara çok meraklıyımdır, çok ufak yaşlarda bile tüm araba markalarını modelleri ile öğrenmeye özen gösterir, dedemin yoldan geçen arabaları sormasına büyük bir keyifle cevap verirdim. Adamcağız da şaşırırdı tabi ufacık velet bu kadar çok modeli nasıl aklında tutuyor diye, hatta arkadaşlarının torunları ile bir araya getirip küçük çaplı bir yarışma bile yapmıştı :) Kendime sürekli "kuartet" denen araba resimleri ve arabaya ait silindir, motor hacmi, ağırlık, motor gücü vb. bilgilerin yer aldığı kartlardan alırdım, sonrada diğer arkadaşlarla toplaşıp birbirimizdeki araba bilgilerini yarıştırırdık. Örneğin, silindir 12 stip! derdik ki eğer karşıdakinin elinde de 12 silindirli bir arabanın kartı varsa öncelik stip diyene geçsin :) Deliler gibi araba özelliklerini ezberlerdim o kuartet kartlarından..Bir de hatırlarmısınız bilmiyorum, ben ilkokula giderken Simca marka arabalar vardı. Sene 1981-82, düşünün işte.. Özellikle şu yanda görülen hafif ticarilerin atası sarı renkli aletin hastasıydım elimdeki kuartet kartlarından. Bir alt resimdeki modeli ise ilk kez ilkokul arkadaşımın annesinde görmüş, "vay be bizim semtte de varmış bu arabadan" diyerek dikkatli dikkatli incelemiştim marka, model, tip, detaylar vs. Malum dede yarışmada her an sorabilir hesabı :)
O yıllarda şimdiki gibi yollarda taksiden fazla Mercedes, BMW gibi arabalar görülmezdi haliyle. Tek tük gördüğünüz zaman da sahibinin gerçekten varlıklı olduğunu hemen anlardınız. Düşünsenize sokakta araba yok, adam Mercedes BMW ile geziyor. İlk 2002 BMW ler vardı, sonra 316 lar çıktı köşeli kasa, sonra çift yuvarlak farlı BMW geldi. Mavi Ay dizisindeki 6 kasa tek kapı BMW yi hatırlayanınız var mı, hani Cybill Shephard kullanırdı, ne arabaydı..Peki Dempsey ve McPeace dizisindeki gri Ford Capri ye ne demeli? Spor tek kapı, çift yuvarlak farlı kupon bir arabaydı..
Mercedes' te ise mesela dikdörtgen farlı 200 E ler vardı, arkasından kasa yenilendi, daha modern görünümlü İlyas Salman' ın sarı Mercedes kasaları geldi. Hele bir de 190 lar çıkmıştı, onları da çok beğenirdim.
O dönemlerde şimdiki gibi sokaklarda Japon arabaları da göremezdiniz. Toyota, Nissan, Mazda, Honda kırk yılda bir bile zor geçerdi, Daihatsu ise hiç yoktu. Korelilerin ise esamesi okunmazdı, Hyundai, Kia gibi markalar bilinmezdi o yıllarda.. Alman orta sınıf arabaları ise Japonlara göre biraz daha şanslıydı, Opel Ascona, tek tük Opel Manta, Volkswagen kaplumbağalar, Golf, eski Jetta, şimdi yeniden sahne alan Scirocco, Audi 80 ve 100 gibi modeller yollarda az da olsa görünüyordu.
Bir de Fransızlar vardı, Peugeot da 504, Citroen de ise GS serisi ve DS serisi. Özellikle DS serisinin tasarımı son derece ilgi çekiciydi, birde park edildiğinde arabanın arka tekerleklerini yarıya kadar kapatan ve çalıştırıldığında kendiliğinden yükselen kasası merak uyandırıyordu. Tek kollu direksiyon simidi ve ön panel ise gelecekten fırlamış bir görüntüyü andırıyordu. O zamanlar radikal bir kararla hidropnömatik, yani yağ basıncı sistemine geçilen amortisörlere sahip Citroen' ler için virajlarda asla devrilmez denirdi, devirene Fransa fabrikadan sıfır km yeni araba yolluyorlar geyiği dönerdi..Bu konuyu da hep merak etmişimdir, acaba deviren var mı ve yenisi gönderildi mi :)
Amerikanlarda ise en popüler model Nova idi herhalde. Ya da ben en çok ona dikkat ettim. Gerçi dolmuşların alayı Amerikan arabasıydı ama benim şimdi olduğu gibi pek ilgimi çekmezdi nedense Amerikanlar. Belki de dolmuş oldukları için özel arabalar kadar ilgimi çekmedi bilemiyorum..
Türklerde ise önceleri Murat 124, 131, Reanult 12 ve onun steyşın modeli, arkasından kuş serisi Serçe, Şahin, Kartal, Doğan, sonra Toros, Ford Taunus çıktı. Yıllarca kuş serisine S, SL, SLX ekleyip , Renault 12 yi de saçma sapan makyajlarla Toros diye yenileyip bize yutturmuşlardı. O dönemlerde yakın bir akraba İtalyan yapımı orjinal Fiat 131 tek kapı getirmişti, benim dibim düşmüştü. Şimdi hatırlayınca kendi kendime gülüyorum, ne kolay etkileniyormuşum o arabalardan..
Yıllar geçip ithalatın zor olduğu yıllardan, kapitalist sistemin keşfedildiği dönemlere geçildikçe, arabalar da çeşitlenmeye, daha yeni modeller görülmeye, galeriler yerlerini otomobil bayilerine bırakmaya başladı. Hatırlarmısınız Tempra ve Tipo nun ön konsolu elektronik göstergeli çıkmıştı da ne sükse yapmıştı. Sonra Mazda 323 gelmişti, farları gizli yerlerinden yukarı çıkan, özellikle de kırmızı renkse of diyorum. UFO görmüş gibi birbirimize gösterirdik yolda gördüğümüzde.
BMW ise uzay kasa denilen 3 serisini çıkardığında bir devrim olmuştu resmen. Bir anda Mercedes in bütün havası sönmüş, varlıklı kesimde herkes 3 serisi BMW ye biner hale gelmişti.
Günümüzde artık dünya ile aynı anda aynı model arabalara binebilir hale geldik. Yeni çıkan bir modelin lansmanının Türkiye' de yapıldığı bile oluyor. Geçenlerde Etiler' de ışıklarda beklerken önümden Bugatti Veyron dönünce önce afalladım, sonra da nerelerden nerelere geldiğimizi daha iyi anladım. Dile kolay alet 1 milyon Euro, adamın biri almış biniyor..Adamın ismini biliyorum tabi, sorular gereksiz, burada yazmadım, merak eden varsa söylerim :)
Bugatti ekstrem bir örnek tabi ki fakat artık araba almak da eskiye nazaran çok kolaylaştı, krediler çabuk çıkıyor, fiyatlar özellikle son vergi indirimi ile birlikte gerçekten ulaşılabilir seviyelere geldi. Bununla birlikte modellere ise yetişemiyor insan, bir model çıkıyor, seneye makyaj yapıyor, seneye kasa değişiyor, sürekli bir tüketim hali, üreticiler habire yeni araba kaktırmaya çalışıyorlar.
Siz siz olun bu döngüye kanmayın, efendi gibi arabanıza binin, kemerinizi takın, fazla gazlamayın, fazla sinyal yapmayın ama dönerken de sinyalinizi verin. O sinyal kolu süs değil orada, adamı hasta etmeyin.
Selametle..

20 Haziran 2009 Cumartesi

Cep Telefonu Faturaları


Nette dolanırken yandaki kız çocuğu telefonunu görünce, hayatı boyunca cep telefonu faturasına üç haneli fatura ödememiş birisi olduğum aklıma geldi. Ama ayıp oluyor hemen küfürü basmayın :) Öğrendiğim indirimli tarifeleri, bedava kullanımları, anında etrafımda tanıdık tanımadık kim varsa yaymayı bir görev bilmişimdir.
Cep telefonu operatörleri ve devletin koyduğu vergiler faturayı şişirmek için ne gerekiyorsa yaptığından, yüksek fatura ödemek enayilik oluyor.
Dolayısıyla zaten herşeye çok para harcıyoruz, bari cep telefonu faturasından yırtalım değil mi ama? Tabi ki sadece faturalılar için değil, kontörlü kullanıcılar sizi de unutmadım merak etmeyin :)
Şirket hattı kullanıyorum beni bağlamaz demeyin, örneğin kontörlü hat kullanan annenizi düşünün, ne kadar uygun şeyler olabileceğini görüp şaşırabilirsiniz, o yüzden akıllı olun, 2 dakika ayırıp aşağıdaki bilgileri okuyun da ulan bu herif nasıl oluyor da şimdiye kadar üç haneli fatura ödemez diye hayıflanmayın ok?
Turkcell faturalı hat kullanıcıları mutlaka dakika satın almalı tarifelere geçin, normal tarifelerle korkunç fiyat farkı var. Önce Turkcell Müşteri Hizmetleri numarası olan 44 0532 yi arayın, zorlu ve çelik gibi sinirlere sahip olmayı gerektiren call center robotundan kurtulup gerçek bir insan evladının sesine duyduğunuzda, son 6 aylık kullanımınızın dökümünü sorun. Ortalama kaç dakika arama yapılmış, ortalama kaç adet sms yollamışsınız, ağırlıklı olarak hangi operatörleri arıyorsunuz, hepsini öğrenin. Sonra bu bilgiler ışığında hangi dakika satın almalı tarifenin size uyabileceğini öğrenin.
Örnegin: KDV dahil sadece 21 TL'ye Alo 120 paketi alıp 12 ay boyunca bu pakette kalmayı taahhüt ettiğinizde ilk 3 ay boyunca hiç Alo paketi ücreti ödemeyeceksiniz. Yani ilk 3 ay boyunca ödenecek olan toplam 63 TL yi ödemeyip, üstelik Alo 120 paketinin hediye 120 dakikası ile birlikte tüm Turkcell ve sabit hat numaraları ile ayda toplam 240 dakika konuşabileceksiniz. Yani mevcut faturanızın belki de üçte birine normalde konuştuğunuz sürenin 2 katı fazla konuşabilecek hale geliyorsunuz. Daha ben size ne yapayım :)
Aynı şekilde sms sayınızı belirledikten sonra, aylık fiks sayıya bağlayın. Örneğin 200 sms paketini aldığınızda 70 sms karşılığ ödediğiniz paraya 200 sms yollamış olacaksınız.
Bir diğer fatura şişirici işlem, cep telefonundan internete bağlanmak. Veri indirmek son derece pahalı bir işlem, sadece 3 defa internete bağlanıp maillerinizi kontrol etmek için vergiler dahil 15 TL ekstra ücretle karşı karşıya kalırsınız. Bunun için artık bu işi bırakın, enayi olmayın, her yerde wireless internet var. Telefondan bir wireless arama yaptığınızda en az 3-4 adet farklı wireless yayını görebilirsiniz. Yok eğer ben wireless ile uğraşamam, her an nette olmam lazım, bağımlıyım, müptezelim diyorsanız da, hemen bir sınırsız internet paketi alın, ayda 30 TL ye sınırsız nete bağlanın.
Kontörlü kullanıcılar, faturalıya dönseniz çok iyi olurdu ama süresi bitti. O yüzden nar işi sizin için şu anda çok uygun. Örneğin sevgiliniz var ve aşk böcükleri olarak an be an telefonda birbirinizi ne kadar sevdiğinizi söylemeye doyamıyorsunuz :) Hemen verin Turkcell' e bir 50 kontör, 1 hafta boyunca seçtiğiniz bir Turkcell numarasıyla 1000 kontörlük konuşma yapın. Gece uyurken telefonu açık bırakın, uyanıp aklınıza bişi gelirse söyleyip, uykuya devam edin :)
Veya ben o kadar emzirmem ama yine de kontörlerimi yavaş yavaş bitireyim, birde başka operatörleri arayayım diyorsanız hemen sizde verin bir 50 kontör Turkcell' e, 1 hafta boyunca 250 kontörlük konuşma yapın, diğer operatör ve yerel hat (ev iş no.) aramak da dahil üstelik.
Vodafone ve Avea kullanıcıları; etrafımdakilerin ağırlıklı olarak Turkcell kullanıcısı olduğunu bildiğimden, size geçmiş olsun. Biraz da kendi başınızın çaresine bakın ama olmaski, herşeyi de benden beklemeyin...
Turkcell ciler, bu işlemleri yapıp, 1-2 ay deneme yapın bakalım, önceki faturalarla ne kadar fark olacak, tasarruf ettiğiniz parayı da hemen gidip harcayın, sakın yararlı bişi yapmayın, aman ha acımadan ezin :)



18 Haziran 2009 Perşembe

Balat' ta Köfteci

Bugün size bir restorandan bahsetmek istiyorum. Ama öyle sosyetik ve lüks bir yer değil. Çapanın dükkanlarını, Kuruçeşme yeme içmelerini zaten tüm dergilerde herkesler yazıyor.Ben size gizli kalmış, çok da bilinmeyen bir mekandan bahsedeceğim.Mavi Köşe Lokantası adlı bu yer Balat' ta ve tam anlamıyla klasik bir esnaf lokantası. Hani anam-babam usülü derler ya o hesap :) Semt sakinleri Köfteci Arnavut derlermiş buraya..
63 yıldır varolan lokanta özellikle öğlen saatlerinde gerçekten kalabalık oluyor ve saat 2 civarlarından gittiğinizde bazı yemekleri tadamadan dönebilirsiniz. Misal bugün bizim başkanlar ekibini götüreyim de beraber yemek yiyelim dedim ama adamlar yoğun, kendilerinin de bilmediği saçma sapan evrak işleriyle uğraşmaktan gelemediler, bende öğlen ikiye doğru gidebildim, malesef nefis tereyağlı mercimek çorbasından içemedim, bitmişti..Neyse ki işkembe çorbası vardı da onu bayılttım. Köftesi ve piyazı meşhur, ciğeri de oldukça leziz, yanında da çömlekte Silivri yoğurdunu veya aynı yoğurttan yapılma cacığı götürebilirsiniz.Alternatif olarak bir veya iki çeşit günlük değişen sulu yemek de oluyor.
Eğer midede yer kalırsa sütlaç da deneyin, Kemalpaşa tatlısı da var ama ben pek hazzetmem, dolayısıyla hiç denemedim..
Dışarıdan son derece salaş görünen, içerisi de aynı derecede salaş fakat bir o kadar da samimi bir yer. Bilmeyen birisi burada da yemek mi yenir diyebilir ama o dakika çok şey kaçırmış olur..Aile işletmesi, bir kardeş pişiriyor, diğeri servis yapıyor, bir başkası hesap alıyor.
Kardeşlerden saçı az olanı (kel demeyelim, olanlar alınmasın!!) tam bir laz oğli, şimdiye kadar gittiğim herhangi bir gün içeriye giren müşteriye laf atmadığını, takılmadığını görmedim, çok bomba adam. Hele ki siz laf atarsanız, işte o zaman elemanın potansiyelini görürsünüz..
Fiyatlar klasik bir esnaf lokantasından bekleneceği üzere son derece hesaplı, yolunuz o taraflara düşerse mutlaka deneyin.
Bu arada genelde yazıp çizerler, ama ne telefon ne adres belirtiler, biz de sap gibi ulan nerde ki bu lokanta deriz, ama ben yazıyorum, bu kıyağımı da unutmayın :)

Mürselpaşa Caddesi, No: 155, Köprübaşı, Balat
Tel:0212
531 66 52

17 Haziran 2009 Çarşamba

Merhaba


Ve sonunda :)
Eğer yanlış hatıramıyorsam bundan 6 - 7 sene evel "Yatış Ekibi" isimli bir internet sitesi kurup, o zamanlar yaptığımız gezme tozmaları, aktiviteleri, gördüklerimizi, kısacası olan biten ne varsa resimleriyle birlikte siteye koymayı ciddi olarak düşünüyorduk. Fakat nedense bir türlü hayata geçiremedik ve ekip dağıldı, bu fikir de kaynadı gitti.
Son zamanlarda sıklıkla blog okumaya başlamıştım ve aniden çizgi filmlerdeki ampul yanma modeli bende de oldu, girip şu Blogger.com dan bir de ben adres alayım dedim, sonra da ilk satırlarımı yazmaya başladım.
Bundan böyle Herşeyi Bilen Adam olarak buradan sizlerle bildiklerimi paylaşmaya başlıyorum, şimdilik görüşmek üzere diyerek huzurlarınızdan ayrılıyorum..